8 Mayıs 2013 Çarşamba

Kuramsal Yaklaşım ve Türk Sosyolojisi


Ünver GÜNAY, Erciyes Üniversitesi 
Kayseri Universitesi SBE Dergisi, 2006


Özet
Sosyoloji araştırmalarında teorik yaklaşımın önemi büyüktür. Zira teori, deneye  imkân veren bir alanda araştırmanın düşünsel bir temele oturmasını sağlamakta, ona fikrî bir derinlik, genişlik ve zenginlik kazandırmaktadır. Nitekim dünya ölçüsünde gerçekleştirilen sosyoloji araştırma, inceleme ve çalışmalarında kuramsal yaklaşım konuları üzerinde önemle durulmakta, hatta son zamanlarda kuramsal sosyoloji çalışma ve yayımlarında bir artış gözlendiği gibi, onlar eskiye oranla daha sistematik, analitik ve kritik bir nitelik kazanmış görünmektedirler. Çalışma ve yayımların özellikle son dönemde giderek çağdaş sosyoloji kuramları üzerine odaklanmakta oluşu da kayda değerdir. Buna karşılık, Türkiye’de sosyoloji ve özellikle de din sosyoloji alanındaki bilimsel çalışma ve yayımların aynı ölçüde özgün bir kuramsal yaklaşım düzeyine erişmediği anlaşılmaktadır. Esasen Türkiye’de kuramsal sosyolojik yaklaşım konularını ele alan çalışmalar da sınırlı sayıda olup,  bunların çoğu çeviri yahut derleme niteliğindedir. Bununla birlikte son dönemde bu yöndeki çalışma ve gayretlerde bir artış da mevcuttur. Nitekim çağdaş sosyoloji kuramları konusunda son döneme ait iki çeviri eser daha da dikkate değer olup, onlar Türkiye’de sosyoloji ve özellikle de din sosyolojisi araştırma ve çalışmalarının belli bir bilimsel, kuramsal, analitik ve sistematik düzeye erişmesi bakımından önemlidir.


Giriş
Sosyolojinin, uzun bir hazırlık dönemini müteakip modernitenin köklü değişim ve çalkantı ortamında Batı’da karşılaşılan toplumsal sorunlara çözüm arayışları bağlamında bağımsız bir bilimsel disiplin olarak kendini göstermiş olması, aynı zamanda deneysel ve objektif bir hüviyetle karşımıza çıkmasına da yol açmış bulunmaktadır. Öyle ki, bu durum sosyologları, toplumu ve orada meydana gelen sosyal olaylar, olgular ve süreçleri toplumsal bir gerçeklik olarak incelemeye götürmüş, bu bakımdan da sosyolojide, ilk dönemlerden itibaren uygulamalı araştırma eğilimi bir şekilde kendini göstermiştir. Gerçi, sosyolojinin uzun süre birlikte  hayatiyet bulduğu spekülâtif felsefeden ayrılarak bağımsız bir bilim haline gelmiş olması onun, toplum ve tarih felsefesi gibi spekülâtif yaklaşım eğiliminin egemen  olduğu disiplinlerle karıştırılmasına yol açmış ve esasen orada özellikle başlangıç  dönemlerinde topluma ve orada meydana gelen sosyal fenomenler ve sorunlara   teorik ve spekülâtif yaklaşım eğilimi oldukça ağırlık kazanmıştır. Ancak, zamanla  bu durum değişmeye ve deneysel ve objektif karakterli uygulamalı bir sosyoloji eğilimi güçlenmeye yönelmiş olup, hatta o giderek teorik yaklaşımın önüne geçmeyi de başarmıştır. 

1. Sosyoloji Araştırmalarında Kuramsal Yaklaşımın Önemi

Bununla birlikte, empirik sosyolojinin giderek teorik yaklaşım çalışmalarına baskın bir özellik kazanması, sosyolojinin toplumsal olguların basit bir gözlemi yahut sade bir betimlenmesi ile ilgilenen ve yetinen sırf deskriptif bir bilim ya da “sosygografi”den ibaret olması anlamına da gelmemektedir. Başka bir deyişle, empirik araştırmanın teorik bir temel üzerine oturması ve onun rehberliğinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Esasen, bu anlamda deneysel yahut uygulamalı sosyoloji araştırması teorinin ya da teoriden çıkarılan varsayım yahut denencenin empirik bir sınanması olmaktadır. Aksi halde sosyoloji pratik durum ve sorunların yüzeysel bir betimlemesi yahut “malumu ilâm” veya acele genelleme ve indirgemelerle yetinen fikrî bir kısırlık, totoloji ve hatta açmazlara sürüklenmekten kendini kurtaramıyacaktır.

Esasen, her bilim gibi sosyoloji de teoriye dayanmaktadır. Zira, somut olguların kavramlar aracılığı ile aralarında bağlantılar kurulması suretiyle bir tür soyutlaştırılmasından ibaret olan teori, aynı zamanda deneye imkân veren bir alanda sistematik tahmin ve açıklamalar getiren ve kavramlardan oluşan fikrî bir alet işlevini görmekte; toplumsal fenomenler arasındaki karmaşık ilişkileri ancak teoriler aracılığı ile bir “paradigma” ya da düşünsel bir “model”e oturtmak ve böylece araştırmaya sistematik bir fikrî derinlik ve genişlik kazandırmak mümkün olmaktadır. Kısacası, bilimde ve özellikle de sosyolojide teorik yaklaşım oldukça önemlidir ve esasen pratiğe el atması sebebiyle empirik yaklaşım ondan bir kopuşmuş gibi görünse de gerçekte ona sonuna kadar dayanmak zorundadır; zira aksi durumda yüzeyselliğe saplanıp kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Aslında bu durum, sosyolojinin yanı sıra onun ve fakat aynı zamanda modern din bilimlerinin bir alt-dalı olan din sosyolojisi için de geçerlidir. Nitekim böyle olduğu içindir ki, tüm dünyada sosyoloji yahut din sosyolojisi eğitimi alan ve bu alanlarda bilimsel araştırma yapmaya soyunanların sosyoloji, din, toplum, kültür vb. konular ve özellikle de teorik ve metodolojik yaklaşıma ilişkin sorunlar hususunda ciddî bir formasyon kazanmasına özel bir önem verilmekte, konuyla ilgili lisans ve lisansüstü düzeylerde dersler, seminerler, vb. etkinlikler düzenlenmekte, çok çeşitli araştırma ve yayınlar yapılmaktadır. Esasen, meselâ Batı ülkelerinde bu  konudaki literatüre kısa bir göz atış, orada bu konudaki gelişmelerin oldukça özgün ve ileri derecede analitik ve sistematik bir düzeye eriştiğini anlamamıza da izin vermektedir.

...

Makalenin tamami icin tiklayiniz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı