9 Eylül 2011 Cuma

Sabahattin Ali İncelemesi


Çağrı Koşak, Ekopolitik
Ağustos 2011
Sabahattin Ali İncelemesi: Kalbi Kırık Bir Yazar
Sabahattin Ali, 1907’de gözlerini Edirne Sancağı’nın Gümülcine kazasında açtı, Hürriyet Devrimi’nden (II. Meşrutiyet) 1 yıl evveldi. Ölümü ise çok uzakta değildi. O, 41 sene sonra sınırlar arasında hayata gözlerini yumdu.
Sabahattin Ali; “Dağlar”, “Hapishane Şarkısı” (Aldırma Gönül), “Göklerde Kartal Gibiydim” başta olmak üzere birçok şiiri bestelenen, öyküleri, romanları daha o yaşarken dilden dile çevrilen, üniversitelere tez konusu olmuş bir yazardır.
“Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır.”
(Dağlar şiirinden)
Türk Edebiyatı’nın öncü yazarlarından olan Sabahattin Ali’nin yaşamı zorluklarla geçmiştir. Önyargılarla mücadele etmek onun en büyük derdi olmuştur. Birçok büyük düşünürde olduğu gibi yanlış anlaşılmaktan da kurtulamamıştır. Mustafa Gazalcı ; “Kısacık yaşamında, acılar, haksızlıklar yaşamış; en verimli yaşında acımasızca öldürülmüş olmasına karşın, arkasında klasik sayılacak ölmez yapıtlar bırakmıştır Sabahattin Ali.” sözleriyle bunu desteklemektedir.
Babası piyade Yüzbaşı Selahattin Ali Bey’in görev yerlerinin sık sık değişmesi nedeniyle parçalanmış bir çocukluk yaşayan Sabahattin Ali, 1921 yılında Edremit’e göçtüklerinde babasının maaşını alamaması nedeniyle zor günler yaşamıştır. “Kuyucaklı Yusuf” romanında anlatılan Yusuf’un manevi babası olan kaymakam karakterinin adı da Selahattin Bey’dir.
Ortaokulu Balıkesir Öğretmen okulunda okuduktan sonra İstanbul Öğretmen Okulu’nu bitiren yazar, bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 1928 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak öğrenim görmek üzere Almanya’ya gider. Bu gidişi onun düşünce dünyasında önemli bir değişimin başlangıcı olur. Yazardaki bu değişim, Hıfzı Topuz’un tarafından şöyle anlatılıyor:
“Kendisi solla, solculukla ilişkisi olmayan hatta Türkçü-Turancı bir kişi olarak, Almanya’ya tahsile giderken yolda Almanca bir roman gördüğünü ve bu romanı yolda, yani trende okuduğunu anlatmıştı. Bu roman bitince, ‘bu romanda olanların onda biri doğruysa, insan, namuslu bir insan, mutlaka solcu olmalıdır’ kararına varmış. Bu roman Upton Sinclair’in ‘Oil’ adlı kitabıdır. Türkçesi, Petrol olarak çevrilmiştir… Giderayak Türkiye’nin Alman dilinde yazılmış en geniş marksist-leninist kütüphanesine sahip olduğunu da söylemişti”
Sabahattin Ali’nin Almanya’ya gitmeden önce solla alakası hemen hiç yoktur ya da zayıftır. Hatta Nihal Atsız ve çevresi ile aynı arkadaş grubu içerisinde yer alır. Almanya macerası Sabahattin Ali’nin solculaşma süreci olmuştur:
“Hayatımdan günler, haftalar ve aylar geçmeye başladı. Sabahattin Almanya’dan dönerken oldukça yüklü kitapla dönmüştü. İki oda olan evimizde, çatının bittiği yerde içinde ayakta durulmayan odamsı bir yer vardı. Kitapları, mecmuaları ve Almanya’dan getirdiği birtakım resimleri oraya yerleştirdi. O Almanya’da iken daha Hitler işbaşına gelmemişti. Sanırım solculuk hareketli idi. Almanya’da bir Alman Türklüğe hakaret etmiş, Sabahattin bunu hazmedememiş, orada huzursuz olmuştu. Bu huzursuzluk içinde Lenin’in “Kapitalizmin Son Aşaması: Emperyalizm”, Marx’ın, Engels’in, Kautsky’nin, Bernstein’in eserlerini ve diğer solcu birçok eseri almış okumuş, vatanının sola kayarsa ona göre daha dengeli bir memleket olacağına inanmıştı. Vakit vakit odaya girer kitapları karıştırır, her zaman çok kitap okurdu. Tuvalette, otobüste, parkta, konuşmadığı her yerde.”
Edebiyat eleştirmenlerimizden Ömer Türkeş ise Sabahattin Ali hakkında “Sol düşüncelere sahip, muhalif bir insandı, ve kuşkusuz bütün yazdıkları bu duruşun etrafında oluşmuştur. ” der. “Ancak hiç kimse Sabahattin Ali’de çıplak bir ideolojik manipülasyon, didaktik bir tonlama gösteremez.” diye de ekler. Bunun nedeni sadece o dönemin şartlarından ötürü bir kendini gizlenme olarak görmememiz gerekir; Sabahattin Ali’nin sanatçı kişiliğinin önde gelmesi ve onun insan sevgisi yazarı ideolojik bir kamplaşmada saf tutmaktan alıkoymuşsa da kendini anlatmak için yine de çok çabalamıştır. Başından geçen olaylar, hiç de istemediği şekilde gelişmiştir.
Sabahattin Ali’nin başına gelen talihsiz olaylar dizisi Komünist Partisi ile ilişkisi olduğu suçlamasıyla başlar, o dönemde yasaklı olan parti ile ilişkisi olmadan üç ay tutuklu kalan yazarın suçsuzluğu anlaşılınca beraat eder. En önemli eseri sayılan “Kuyucaklı Yusuf”u yazdığı Konya’da bir arkadaş meclisinde, Sivas’ta bir Bektaşi olayını anlatan bir şiirin kelimelerinin değiştirildiği “Memleketten Haber” adlı şiiri okuduğu iddia edilerek, bu şiirin “Gazi’ye hakaret eden bir şiiri dost meclisinde birden çok kez okuduğu” ihbar edilir. Sabahattin Ali ise bu şiiri ilk kez gördüğünü söyler ve şikâyetlerin bir iftira olduğunu söyler ve “madde madde gösterdiğim itirazlarımın ilgi ile ele alınarak soruşturmanın derinleştirilmesi ve soruşturmanın sonucuna göre muhakemeyi durdurmanızı isterim efendim.” diyerek yaptığı savunması devrin şartları ve yazarın önceden Komünist Parti ile ilişkisinin olduğunun iddia edilmesi mahkemenin kanaatini güçlendirdiği için şahitlerin dinlenmesine dahi gerek görülmeden bir yıl hapse mahkum edilir.
“…mahkemenizden ne merhamet, ne müsamaha istiyorum. İstediğim şey adalet, vermekle mükellef olduğunuz adalettir.”
(Sabahattin Ali’nin savunmasından)
Suçsuzluğunu öne sürerek tahliye talep etmesi, iki ay daha hapis cezası almasına neden olur. Hapis cezasının dört ayını Konya’da ve altı ayını Sinop’ta tamamlayan yazar, Sinop’taki mahkûmiyeti sırasında, sonradan “Aldırma Gönül” olarak bestelenecek Hapishane Şarkısı adlı şiirini yazar. 22 Aralık 1932’de hapse giren Sabahattin Ali, Cumhuriyet’in onuncu yılı şerefine 29 Ekim 1933’de cezasının bitmesine az kala tahliye olur.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bayur, Cezaevinden çıktıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurarak öğretmenliğe geri dönmek isteyen Sabahattin Ali’den “eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesi” istemesi üzerine, Atatürk’e atfen “Benim Aşkım” adlı şiiri Varlık dergisinde yayımlar. Ardından hem Bakanlık neşriyat müdürlüğüne atanır hem de Ankara II. Ortaokulu’nda sevdiği öğretmenlik mesleğine geri döner. Evlenir, askerliğini yapar. Kızı Filiz Ali dünyaya gelir. Bu dönem aynı zamanda edebi anlamda en verimli dönemi olmuştur. 1937’de Kuyucaklı Yusuf, 1940’ta İçimizdeki Şeytan ve 1940’ta Kürk Mantolu Madonna yayınlanır.
1940 yılında İçimizdeki Şeytan adlı romanında eleştirdiği ırkçı çevrede büyük tepki toplamış, Reha Oğuz Türkkan ve Nihal Atsız’ın sert eleştirilerine maruz kalmıştır. Nihal Atsız’a karşı açtığı hakaret davasını 1944 yılında kazandıysa da gelen tepkilerden kurtulamaz. Özellikle ırkçı çevrelerin boy hedefi olur, komünizme yüklenmek isteyenler ona yüklenir, sola vurmak isteyenler ona vurur. 1945 yılında Almanca öğretmenliği yaptığı Ankara Devlet Konservatuarı’ndaki işinden olaylı geçen duruşmalar sırasında bakanlık tarafından görevden alınması sonrasında İstanbul’a geçerek gazetecilik yapmaya başlar.
Bundan sonra ise 1945 yılında Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la birlikte Marko Paşa adlı siyasal mizah dergisini çıkarır. Bunu gene siyasi mizah tarzında olan Malum Paşa, Merhum Paşa ve Öküz Paşa adlı siyasi mizah dergileri izler. Bu dergideki yazılarından biri nedeniyle tutuklanarak 3 ay hapis yatar. Fakat yaşadığı zorluklar ve sürekli izlendiği korkusuyla yaşayan Sabahattin Ali, o dönemde Niyazi Berkes, Muvaffak Şeref, Pertev Nail Boratav ve Nazım Hikmet gibi isimlerin yurtdışına kaçmaları gibi o da ülkeden gitmek ister.
“Göklerde kartal gibiydim
Kanadımdan buruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldım.”
(Göklerde Kartal Gibiydim şiirinden)
Yasal yollardan yurtdışına kaçmak isteyen yazar pasaport alamayınca kaçak yollardan gitmek ister, fakat bu yolculuk onun son yolculuğu olur. Zira bundan sonra Sabahattin Ali’den bir daha haber alınamaz, sadece öldüğü bilinir. Döneminin en çok takip edilen yazarlarından biri olan, geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden Sabahattin Ali’nin ölümünün üzerindeki sır perdesi hala aralanmamıştır. Sabahattin Ali’nin mezarı yoktur.

Edebi Kişiliği

Edebi hayatına şiirle başlayan yazar, hece vezni ile yola çıkmış ve halk şiirinden büyük oranda etkilenmiştir. Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinden başka Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazıları yayımlanmıştır. Şiirlerini romanlarında olduğu gibi toplumsal gerçekçi bir tarzda kaleme alan Sabahattin Ali şiirlerindense hikaye ve romanlarını daha çok sever, bunu kendisi 1943 yılında Bilgi Yayınevi tarafından basılan şiir kitabı “Değirmen, Dağlar ve Rüzgar”ın önsözünde; “Şiir ve hikâyelerim arasında, yazmış olmaktan utanacağım kadar kötüleri olduğunu biliyorum. Bunların bir kısmının çocuk denecek bir yaşta yazılmış olmaları bence bir mazeret değildir; çünkü bu çeşit bir yazıyı bugün herhangi bir imzanın üstünde görsem, sahibini ıslah olmaz bir zevksizlik ve tam istidatsızlıkla suçlandırmakta tereddüt etmem. Bunların benim sanat hayatımın gelişmesini göstermesi bakımından, sadece kendim için bir ehemmiyeti vardır ki bu da onları başkalarına okutmak için bir sebep olamaz.” şeklinde belirtir. Hâlbuki onun birçok şiirinin bestelenmesi ve hala okunuyor oluşu şiirlerinin ne kadar sevildiğinin en önemli göstergesidir.
Şiirlerinde halk şiirlerindeki sadelik olmakla beraber, çeşitli imgeler de kullanır şair ve bunu hayatın sıradanlığından, koşuşturmacasından, yalancılığından uzak durmak ister. Doğaya ait imgeleri kullanır ve bunu doğaya ait “insan”a olan özlemini anlatmak için ona kendi doğasını göstermeye çalışarak yapar. Yapaylık ve yalanlardan kaçarak insana yakışanı görmek, hem insanlarda hem de kendisinde gerçekleşmesini istediği bir rüyasıdır.
“Anlayamam kederimi
Bir ateş yakar derimi,
İçim dar bulur yerimi,
Gönlüm dağlarda bulanır.”
(Melankoli şiirinden)
Hikâyelerine ve romanlarına baktığımızda da toplumsal-gerçekçi bir tarz benimseyen yazar, romanlarıyla büyük beğeni toplamıştır. Yayınladığı İçimizdeki Şeytan romanının önsözünde Nazım Hikmet biraz da ideolojik bir kaygıyla şu yorumu yapar: “Sabahattin, Türk dünyasında bir okulun başıdır, başlangıcıdır. En usta Türk yazarlarından biridir. Sabahattin’in Türk düzyazısı üstündeki etkisi büyüktür, olumludur. Türk Edebiyatı’nın halkçı, demokrat, antiemperyalist, sosyalist kolu; tek sözcükle, Türk Edebiyatı’nın ilerici yazarları kendi aralarında Sabahattin Ali gibi bir yazarın bulunmasıyla, onun sağlığında da övündüler, sonra da övünüyorlar ve övünecekler.” Bu romanında kişilerin iç konuşmalarıyla kendi iç hesaplaşmaları kullanılmış, bu şekilde karakterlerin duygu ve hisleri başarılı bir şekilde okuyucuya aktarılmıştır.
“Eliyle tabancasını yokladı. Sonra bu hareketini çocukça bularak güldü. Kendini zorlamadan aklına eseni yapmaya karar verdi.”
(Kuyucaklı Yusuf’tan)
Kuyucaklı Yusuf; filme de uyarlanmış romanı olan Sabahattin Ali’nin başyapıtı diyebileceğimiz eseridir. Olay yazarın çocukluğunun geçtiği Edremit’te geçmektedir ve yarı-mitolojik bir şekilde anlatılan Kuyucaklı Yusuf, romanın başkahramanıdır. Bu roman kırsalda yaşayan halkın naifliği, sefaleti ve yiğitliğini anlatmasının yanında dönemin yozlaşması, şehrin ve burjuvanın kötü gösterilmesi de yapılmıştır. Klasik bir eser olan Kuyucaklı Yusuf, gerçekçi ve toplumsal bir eser olarak kendisinden sonraki birçok romana ilham kaynağı olmuştur. Bunun yanında maskulinizim (erkekçilik) vurgusuna da yazarın bu romanında rastlarız. Kadınların güçsüzlüğü, acziyetinin yanı sıra naifliği ve saflığı da verilmiştir ancak, romanda gelişen olaylara karşı yazar kadın doğasının edilgenliğine dair bir mesaj da vermektedir. Ezilen taşra insanlarının çilesinin ve zenginlerin onlara yaptıkları kötülüklerin altını çizen yazar, dini duyguları da bu anlamda bir kandırılma aracı olarak göstererek bu anlamda dünya görüşünün etkisinde kalmıştır. Sabahattin Ali, bu romanı devamı gelebilecek bir yerde bırakmıştır. Buradan da yazarın bu romanın devamını yazmak istediğini fakat fırsat bulamadığını anlıyoruz.
“Dünyada hiçbir şey tabiattan melul bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.”
(Kürk Mantolu Madonna’dan)
Kürk Mantolu Madonna da Sabahattin Ali’nin kısa ömründe yazmaya fırsat bulduğu son romanı olarak okuyanları etkisinde bırakan bir eserdir. Romanda aslında insanların gözünde silik bir karakter olan Raif Efendi başkarakter olarak göze çarpmaktadır ve bu karakterin insanların gözünde pek itibarlı biri olmasa da kendi iç dünyasında ne denli önemli ve değerli birisi olduğu anlatmaktadır. Bu şekilde toplumun değer yargıları olan para ve mevki gibi maddiyat hicvedilmekte ve “insan”a vurgu yapılmaktadır. Romanda yazarın samimiyet arayışından izler de buluruz, ayrıca roman karakterleri ve olaylar yazarın olaylarına benzetilerek yazar bir kendini bize anlatarak “günlük roman” yazmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden birisi olarak Sabahattin Ali kısa ve zorluklarla dolu hayatında birçok eser vermiş ve sonraki nesillerin duygu ve düşünce dünyasına büyük katkılar sunmuştur. Sabahattin Ali romanları, şiirleri ve öykülerinin yanı sıra yaptığı birçok çeviri ile edebiyatımıza yaptığı katkılar önemlidir. Kendi döneminin ideolojik çalkantılı havasına rağmen yalın ve sade üslubuyla, gerçekçiliği ve samimiyeti harmanladığı sanatıyla öne çıkmaya çalışmış, ancak yeterince anlaşılamamış bir yazarımızdır. Bu nedenle de kalbi kırık olarak aramızdan ayrılmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar; 
Sabahattin Ali, Mahkemelerde, YKY Nisan 2004
Sabahattin Ali, Filiz Ali-Atilla Özkırımlı, de yayınevi, mart 1986
Sabahattin Ali, Bütün Şiirleri, YKY, 1999, (Hazırlayan: Atilla Özkırımlı)
Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, YKY, 1999
Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna, YKY, 1998
http://www.haberveriyorum.net/icerik/cansu-firinci-sabahattin-ali%E2%80%99ye-dair-bazi-yanilgilar-ve-duzeltmeler
http://www.btasahnesi.net/yazilar/btakalemleri/didem/didem.htm
http://yazarlar.eu/ali/yazi.html
http://taraf.com.tr/ayse-hur/makale-bir-baska-derin-cinayetin-anatomisi-sabahattin.htm
http://www.bilgicik.com/yazi/icimizdeki-seytanlar-huseyin-nihal-atsiz/
http://www.scribd.com/doc/15690328/Kurk-mantolu-madonna-sabahattin-Ali-Bir-Eletiri-denemesi

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı