DÜŞÜNCE ve İNSAN ODAKLI PLATFORM "Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünür gülistan olursun. Diken düşünür dikenlik olursun." (Mevlana Rumi) "Herkes, insanlığın genel iyilik halini artırmak için küçük de olsa hatta küçücük de olsa çaba sarfetmelidir." (Leo Tolstoy) "Yaradılanı severiz yaradandan ötürü" (Yunus Emre) "Barikâ-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar" (Gerçeğin ışığı fikirlerin çatışmasından doğar) (Namık Kemal) / E-Posta: dusuncekahvesi@gmail.com
16 Temmuz 2008 Çarşamba
14 Nisan 2008 Pazartesi
Tolstoy'un Eserlerinden: Diriliş ve Anna Karenina
Rus ve Dünya Edebiyatının en önemli yazarlarından Tolstoy’un Diriliş adlı bu eseri, vicdan azabının insan hayatı üzerinde neden olduğu baskıları anlatan, aynı zamanda ceza hukukuna yönelik ağır eleştiriler içeren önemli bir romandır. Romanın kahramanlarından Katyuşa küçük yaşta ailesini kaybetmiş, iki yaşlı kadının evinde hizmetçi olarak yaşamını sürdüren, genç ve güzel bir kızdır. Dimitri Nehludov ise erken yaşta babasını kaybetmiş, yirmili yaşlarında ve Rus Ordusunda görevli bir subaydır.
Nehludov, Katyuşa’nın yanında kaldığı kadınların yeğenidir ve birkaç günlük tatil için halalarının yanına gelir. Katyuşa için zor günler Nehludov’un eve gelişiyle başlar. Katyuşa güzelliğiyle genç adamın ilgisini çekmiştir. Genç kız bu duruma karşı çıkmaya çalışsa da duygularına hâkim olamaz ve Nehludov’un evden ayrılacağı günden bir gece önce birlikte olurlar. Ertesi gün Nehludov evden ayrılır. Evin hanımlarının bu yasak aşktan haberleri yoktur ancak birkaç ay sonra Katyuşa’nın hamile olduğu anlaşılır ve gerçek ortaya çıkar. Kadınların Katyuşa’ya karşı davranışları ve tavırları değişir ve bir süre sonra da evden kovarlar. Çiftlik evinden ayrılmak zorunda kalan Katyuşa, köyde bir tanıdığının evine sığınır. Çocuğunu burada dünyaya getirir ve aileye daha fazla yük olmamak için evden ve köyden ayrılır. Şehire gitmeye karar veren Katyuşa çocuğunu kimsesiz çocuklar yurduna yerleştirir.
Zor ve acımasız hayat koşulları Katyuşa’yı bir hayat kadını yapar. Randevuevi sahibi bir kadınla tanışır ve burada çalışmaya başlar. Bir gün çalıştığı randevuevinin zengin müşterilerinden biri soyulur ve öldürülür. Olaydan bir gece önce Katyuşa işi gereği adamla birlikte bir otelde birlikte olmuştur. Adam Katyuşa’dan çok memnun kalmış ve bir yüzük hediye etmiştir. Bu kötü tesadüf nedeniyle suç Katyuşa’nın üzerine kalır. Mahkemeye çıkarılan Katyuşa suçsuz olduğunu, adamı kendisinin öldürmediğini ve yüzüğün de hediye olarak kendisine verildiğini söylese de kimseyi inandıramaz. Mahkemedeki jüri üyelerinden biri de Nehludov’dur. Nehludov, Katyuşa’yı görür görmez hemen tanımıştır ama Katyuşa durumun farkında değildir. Nehludov, Katyuşa’nın düştüğü bu durumdan kendisini sorumlu tutmaktadır. Onun serbest kalması için elinden geleni yapar. Ancak mahkeme genç kadını suçlu bulur ve Sibirya’da kürek cezasına mahkûm eder.
Geçmişte yaptığı hatalardan büyük pişmanlık duyan Nehludov vicdan azabı çekmektedir. Katyuşa’nın kurtulması için elinden geleni yapmaya kararlıdır. Tanıdığı tüm soylu kişilere başvurur ve mahkemenin tekrar görülmesi için uğraşır. Fakat tüm çabaları sonuçsuz kalmaktadır. Nehludov uzun uğraşlar sonucu hapishanede Katyuşa ile görüşmek için izin alır. Fakat görüşme beklediği gibi geçmez, Katyuşa oldukça mesafeli davranır. Nehludov, Katyuşa’nın suçsuzluğunu ispat etmek ve savunmasını yapmak istemektedir. Sonunda ikna etmeyi başarır. Bundan sonra sık sık Kayuşa’yı ziyaret etmeye başlar. Bu ziyaretleri dolayısıyla, çok zor ve kötü koşullardaki insanları görür, fikirleri değişmeye ve bu insanlara da yardım etmeye başlar. Bu arada ceza hukuku sistemindeki çarpıklıkları da görür.
Nehludov’un çabalarından bir sonuç çıkmayınca Katyuşa cezasını çekmek üzere Sibirya’ya götürülür. Nehludov, Katyuşa’ya destek olmak ve bu zorlu yolculukta yalnız bırakmamak için yolculuğa katılır. Sibirya’da mahkemenin tekrar görülmesi için valiye başvurur. Tekrar görülen mahkemede Katyuşa’nın suçsuz olduğu kabul edilir ve daha uygun bir yerde sadece sürgün cezası çekmesine karar verilir. Nehludov, Katyuşa’ya bir iş bulur ve evlenmek istediğini söyler. Fakat Katyuşa, Nehludov’a daha fazla zorluk çıkarmamak ve üzmemek için, cezası sırasında tanıştığı bir mahkumla evlenir. Nehludov için artık yapacak bir şey kalmamıştır. Tüm bu yaşananlar onu farklı bir insan haline getirir ve hayatı boyunca doğru yolda mücadele etmeye karar verir.
Kaynak: Kitap Özetleri Sitesi
Anna Karenina
.
10 Mart 2008 Pazartesi
"Sesler Yüzler Mekanlar"
MÜŞFİK KENTER
HALİT AKÇATEPE
HALİT REFİĞ
ÖZDEMİR ERDOĞAN
LEMAN SAM
SABAHAT AKKİRAZ
SAMİ SAVNİ ÖZER
"Sesler Yüzler Mekanlar": Diğerleri
17 Ocak 2008 Perşembe
Yeşilçam Tarihi
Türkiye’de ilk film gösterimi, Bertrand adlı bir Fransızın II.Abdülhamit zamanında, 1896’da, Saray’da yaptığı gösterimler ile başlamıştır. Daha sonraları Fransız firması Pathe’nin temsilcisi Romanya uyruklu Sigmund Weinberg’in yardımlarıyla Beyoğlu yakınlarında halka film gösterilmiştir. Bu filmler genellikle kısa metrajlı belge ve güldürü filmleriydiler. Weinberg, halkın sinemaya gösterdiği ilgiden dolayı, 1908’de, Türkiye’deki ilk sinema olan Pathe Sineması’nı yaptırmıştır.
İlk Türk sinema gösterimi Cevat Boyer ile Murat Bey’in Şehzadebaşı’nda 19 Mart 1908 de başlattığı gösterimdir.
Daha sonraları Şakir Seden ile Fuat Uzkinay, Türk sinemasının açılışını 6 Temmuz 1910’da gerçekleştirirler.
Birinci Dünya Savaşı’nda yedek subay olan Fuat Uzkinay, 14 Kasım 1914'te Türk sinema tarihinin ilk belgesel filmini çeker. “ Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adı verilen belgesel film 150 metre uzunluğunda ve İTÜ arşivindedir. Daha sonra, Ordu Sinema Dairesi Başkanlığı'na getirilen Fuat Uzkinay, konulu Türk film çekimlerini de 1918’den sonra yürütmüştür.
İstiklal Harbi yıllarında birkaç senaryolu film yapılmışsa da Türk sineması Muhsin Ertuğrul ve Kemal Film ile firmalaşır.
Ateşten Gömlek
Leblebici Horhor
Kız Kulesinde Bir Facia
Sözde Kızlar
Ankara Postası
Karım Beni Aldatırsa
Fena Yol
Aysel Bataklı Damın Kızı
Faruk Kenç ile bilimsel bir tarz geliştiren Türk sineması “Yılmaz Ali ve Dertli Pınar”filmleri ile yeni bir aşama kaydeder.
Baha Gelenbevi’nin “Deniz Kızı ” adlı filmi ile Şadan Kamil’in filmleri, Türk Tiyatrosunu sinema ile birleştirir.
1934’ten sonra Vedat Örfi Bengü'nün Mısır'a giderek bu ülke sinemasının ilk örneklerini vermesi, bizde de melodramın yerleşmesinde etkili olmuştur. Türk sinema izleyicisinin beğenisi melodrama dönük olduğundan, yönetmenler de hızla Mısır filmlerinin uyarlamalarını çekmeye başlamışlardır.
Muhsin Ertuğrul'un yönettiği "Allah'ın Cenneti" adlı filmi türünün en iyi aşk melodramıdır ve sonraki yıllarda bol bol karşılaşacağımız şarkıcı melodramlarının ilk örneğini oluşturur.
1950'li yıllardan sonra, Türk sinemasında "Tiyatrocular Dönemi" nden kademe kademe "Sinemacılar Dönemi" ne geçiş yaşanmıştır. Bu yıllarda sinemaya toplumsal konuların yanında ağırlıklı olarak melodramlar yer alır.
1960'lı yıllarda sinemaya, melodram formuna bağlı, çocuk kahramanların rol aldığı "Sezercik", "Ömercik", "Ayşecik" filmleri eklenmiştir.
Arabesk tarzın temellerinin atıldığı fakirlik, sakatlık, karşılıksız aşklar, kader kurbanları vb. dramatik Türk ekolünü yaratmış ve senaryolar aynı üslup ve konuları yıllarca işlemişlerdir.
Kısa zamanda ticari kaygılar sinemasal öğelerin önünü kesmiş, aynı tür filmlerde aynı oyuncular kamera karşısına geçmiştir. Hatta aynı senaryolar, dönemin gözde oyuncularıyla defalarca yinelenmiştir.
TÜRK SİNEMASINDA MELODRAMLARDAN SEÇMELER
…
Kaynak: Milli Kütüphane
Çalışmanın tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.mkutup.gov.tr/sinema/starih.html
The Reflection Cafe
Anket Sonuçlari
- Seçim Anketi (25 Haziran- 5 Temmuz 2010)
- "Demokratik Açılım" Anketi (13/11/09-20/11/09)
- Seçim Anketi (9/3/09-27/3/09)
- AKP/AK Parti Kapatma Davası (17/3/08-24/3/08)
- Seçim Anketi (11/7/07-21/7/07)
- Kimlik Anketi (12/4/07-28/5/07)
- Büyük Erdemler Anketi (20/3/07-11/4/07)
- Düşünce Kahvesi Anketi (20/3/07-11/4/07)
- Cumhurbaşkanlığı Anketi (2/3/07-5/4/07)
- Siyasi Yelpaze Anketi (20/11/06-2/3/07)