25 Temmuz 2011 Pazartesi

Kadıköy Üzerine


Hikmet Temel Akarsu

İstanbul’un tarihi semtleri hakkında hazırladığı monografileri ile dikkat çeken Orhan Türker’in en son kitabı “Halkidona’dan Kadıköy’e” kitapçı raflarında yerini alırken, biz hayatını Kadıköy’de sürdürmüş ve sürdürmekte olanların dimağlarında nostalji ve hüzünle bezeli hatıraları yeniden canlandırdı. Hemen belirtelim, bu kitabı kitaplığımızda, yazarın diğer kitapları olan Osmanlı İstanbul’undan Bir Köşe Tatavla, Mega Revma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi, Galata’dan Karaköy’e Bir Liman Hikayesi, Fenari’den Fener’e Bir Haliç Hikayesi, Halki’den Heybeli’ye Bir Ada Hikayesi, Nihori’den Yeniköy’e Bir Boğaziçi Köyünün Hikayesi, Prinkipo’dan Büyükada’ya Bir Prens Adasının Hikayesi, Therapia’dan Tarabya’ya Bir Diplomatlar Köyünün Hikayesi, Antigoni’den Burgaz’a Küçük Bir Adanın Hikayesi gibi kitapların arasına ve fakat en üste ve en ayrıcalıklı yere yerleştirdik. Çünkü bu özenli monografi kişisel tarihimizde önemli yer tutan mekan ve zamanlardan söz ediyordu.

Orhan Türker’in “Halkidona’dan Kadıköy’e” adlı monografisini tarihçiler, mimarlar, şehir plancıları, sosyologlar ve İstanbul aşıklarının dışında Kadıköylülerin bizatihi kendilerine münhasıran tavsiye ederim. İçinde yaşadıkları ve bugün nüfusu milyona dayanmış devasa ilçenin kozmopolit mazisi hakkında derli toplu, dökümanter ve nesnel bilgiler edinmelerinin; bugün bir şehircilik felaketi arzeden Kadıköy’e bakışlarını nasıl etkileyeceğini hayretler içinde göreceklerdir. Geçmişte, İstanbul’un arkaik levanten semtleri Şişli, Pera, Galata, Arnavutköy, Tarabya, Prens Adaları ve diğerlerinin ötesinde Kadıköy’de nasıl kendine özgü bir kozmopolitizmin hüküm sürdüğünü görecekler; kimi zaman önünden umursamazca geçtikleri bazı mekanların mazisi hakkında fikirler edindikten sonra belki de yaşam alanlarının bugün içinde bulunduğu felaket kentsel tasarımlar ve kullanımlar konusunda seslerini yükselme ihtiyacını duyacaklardır.

Ne yazık ki mimarlık ve şehircilik alanında eğitim almış bir kişi olarak, yaşamımın yüzde seksenini geçirdiğim Kadıköy’ün içinde bulunduğu mimari ve şehirsel düzene kederle; hatta kahrolarak bakmaktayım. Taşıt vandalizminin ciğerlerini delip paraladığı, yeşil alan yoksunu, tabela fetişizminin zirvelerinde, esnaflığa dair çılgın kaosların hüküm sürdüğü, aleladelik ve betonlaşma cehennemi halini almış plansızlık abidesi Kadıköy’de bir zamanlar hüküm sürmüş nazende, narin yaşamların varlığından haberdar olmak belki birilerine tesir edebilir. Belediyesini çoğunlukla muhalefete teslim etmiş; belki de bunun acılarını yaşayan, aydın, entelektüel ve iyi eğitimli insanların yaşadığı, kilometrekareye bin yazarın düştüğü Kadıköy’ün insanları, yaşadıkları kentsel felaketlerden korunmak için bu tür kitaplara daha fazla ilgi göstermeli, çevrede kalakalmış tarihsel envantere daha çok dikkat etmeli, göz gezdirmeli… O vakit dünyanın -bana göre- en güzel ilçesi olan Kadıköy, rant, betonlaşma ve kapitalist vandalizm tuzaklarından kurtulup yeniden o nazende, yaşanılası, masalsı haline dönme fırsatını bulabilecektir. İşte bu tür dilekler sözkonusu olduğunda Orhan Türker gibi ciddi ve alçak gönüllü araştırmacıların yaptıkları işin değeri ortaya çıkmakta.

Orhan Türker kitabında bize sadece Kadıköy’in tarihi, coğrafyası, doğal güzellikleri, kültürel gelişimi ve özellikleri hakkında bilgi vermiyor. Kimi zaman demografik istatistikler aracılığıyla nüfus hareketlerini sayısal olarak sergiliyor. Etnisite mensuplarının azalış çoğalış debilerini; isim listelerini, ikametgah adreslerini, icra ettikleri mesleklerini, ticarethanelerinin adreslerini ve telefon numaralarını dahi vererek gösteriyor. Hatta mübadele sırasında okullardan alınan tasdiknamelerin listelerini bile veriyor. Böylece kitabı bir nostaljik ağıt olmak noktasından çıkıp; bilimselliğe yönelmiş bir mikro sosyoloji çalışması haline dönüşüyor. Eser, kaynak kitap niteliğine erişiyor.

Orhan Türker’in kitabı her ne kadar bilimselliğe ve kayıt tutuculuğa önem veren bilimsel bir monografi gibi gözükse de anlatmayı seçtiği mekanlar ve anekdotal ögeler aracılığıyla alttan alta duygusal imalar da yayıyor. Oradan çıkarıyoruz ki Orhan Türker, kendi çocukluğunun da geçtiği nostaljik Kadıköy’ü, Moda’yı, Şifa’yı, Kalamış’ı; şimdi yitirilmiş olan, o eski zamanların kozmopolit yaşamını özlüyor. Böylece eseri kimi pasajlarından taşan duygusallıklarla beraber nostaljik bir ağıta dönüşüyor. O ağıt içerisinde Kadıköy’ün eski Rum ahalisine büyük ehemmiyet veriyor Orhan Türker. Milattan Sonra 451 yılında Azize Eftimia Kilisesi’nde yapılan büyük toplantıda Hristiyan aleminin kaderinin Kadıköy’de çizilmesinden başlayarak Rumların bu kentin tarihindeki vazgeçilmez yerini vurguluyor ve beraber yaşama koşullarını yitirdiğimiz bu kadim dostlarımızın yokluğuna, göçüp gitmelerine ağlıyor.

Orhan Türker’in yaptığı türden çalışmalar, monografiler çoğalmalıdır. Başka başka kentler, yöreler için de yapılmalıdır. Bu tür çalışmalar insanların kardeşlik içinde yanyana yaşama isteğini de geliştiren özellikler taşıyor. Sanırım bu çağda böyle güdülere çokça ihtiyacımız var.

İstanbul özelinde olmak üzere Orhan Türker’in ilgi alanında göz doldurucu bir külliyat ve arşiv oluşturduğunu görmekteyiz. Bu kayıt düşme ve kayıt koruma çabasının yaygınlaşması tüm bu açılardan dolayı çok yararlı olabilir.

Orhan Türker’in Halkidona’dan Kadıköy’e adlı kitabının özenli bir edisyonla, kaliteli kağıda, özgün tasarımla basıldığını görmek çok güzel. Kitapta yer alan kimi illustrasyonlar, eski zaman fotoğrafları ve resmi belgeler çoğalsa daha da iyi olur. Fakat bu denli güzel düşünülmüş ve özenli tasarlanmış bir kitapta yayınevinin paraya kıyıp bir fakülte talebesine beş-on lira verip son okuma yaptırmaması olacak şey değil. Sel Yayıncılık’ta bu sorun var. Daha önceki kitaplarında da bu uyarıyı yapmıştım. O nedenle bu kez daha sert davranma hakkımın olduğunu düşünüyorum. Butik yayıncılık yapan yayınevlerinde hele hele bu dijital çağda tek bir düzeltiyi bile kabul etmiyorum. Eleştiriyorum. Üstelik burada son okuma olayı o denli göz ardı edilmiş ki kimi sayfaların başında yer alan “master”larda Halkidona’dan Kadıköy’e kitabının değil, yazarın başka bir kitabının adı geçmekte: Antigoni’den Burgaz’a… Sanırım bu güzel kitaba layık değil bu tarz dikkatsizlikler.

Bu eleştirilerimizin müteakip baskılarda düzeltileceğinden eminiz. Ama yine de, bir koleksiyon ve arşiv nesnesi olacak bu güzel monografiyi, sahip olduğu güzel tarihsel kaydedicilik yanı ve içerdiği değerli bilgiler uğruna bir an evvel edinmekte yarar var.

Halkidona’dan Kadıköy’e
Orhan Türker
Sel Yayıncılık


Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı