Selda GÜNER, Hacettepe Üniversitesi
Öz
On sekizinci yüzyıl Osmanlı sistemi üzerine yapılacak bir okuma, Osmanlı “Altın Çağ”ının bozulmasından ziyade “Klasik Çağ”ın “değişim” ve “dönüşüm”üne dayandırılmalıdır. Ayrıca, bu değişim/dönüşümün, Şam’a yansımaları önemli bir meseledir. On sekizinci yüzyıla değin klasik Osmanlı düzeninin değişim/dönüşümü, merkezden atanan vâlilerin yerini alan yerel hükümdarların, ayânın (Azımzâde) yükselişine sebep olmuştur. Şam’da bu adem-i merkezîleşme sürecine, bir de nüfuz mücadelesi içinde olan yerliyye ve kapıkulu çatışması eşlik etmiştir. Kahire, Halep ve Musul gibi başka Osmanlı şehirlerinde de yaşanan değişime paralel olarak, Şam’daki yeniçeriler de toplumun iktisadî ve sosyal yapısının önemli bir parçası haline gelmiştir. Çoğu Şam ve çevresinden toplanan yeniçeriler, ticaretle uğraşmaları sebebiyle şehirli nüfusla iç içeydiler. Bu yeniçeri grubuna Şamlılar yerliyye demiştir. Ancak İstanbul’dan Şam’daki yerliyyenin alternatifi olarak kapıkulu birlikleri gönderilmiş, böylece şehrin on sekizinci yüzyılına damgasını vuracak olan yerliyye ve kapıkulu ikiliği yaratılmıştır.
Şam, her şeyden önce bir Ortaçağ Arap şehrinin kimi tipik özelliklerini taşır. Ancak diğer Arap şehirleri gibi Şam da, Osmanlı Türk fatihlerin başkentinden idare edilmekte ve Paşa Sancağı statüsüyle Biladü’ş-Şam (Suriye)’a idari merkezlik yapmaktadır. Diğer yandan, hac güzergâhının mühim bir noktası olması itibarıyla da sabit bir avantajı paylaşmaktadır. Bu özelliklerin Osmanlı yönetimi boyunca kentin idaresi ve Şamlıların hayat tarzlarında birinci derecede etkili olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla on sekizinci yüzyılda Osmanlı Şam’ının bir fotoğrafını çekecek olsaydık şüphesiz kentin siluetinde hâkim olan İslâm mimarî unsurları ön plana çıkacak ve sokaklarında, çarşısında çokluk Arapça lakırdılar işitilecek, Osmanlı-Türk beyler, lisanlarından başka, konak, silah, kıyafet gibi kudretin temsilleriyle ayırt edilecekti. Diğer yandan Osmanlılar sadece idareci vasıflarıyla değil aynı zamanda, gündelik hayatta birçok eserin bânisi olarak da Osmanlı kimliğini kente taşımışlardı. Şam, ne sınır boylarında, ne de merkezin yakınında bir kentti. Müslümanlar için önemli olan hac yolu üzerinde bulunmasının dışında, genel hatlarıyla tipik bir Osmanlı sancağı. Şam bu özellikleriyle, İmparatorluğun Arapça konuşulan kentlerinden önemli bir farklılık sergilememektedir. Ancak Şam, Osmanlı hâkimiyeti boyunca her ne kadar Canberdi El-Gazali’nin sadakatsizliğinin cezasını Haleb’in gölgesinde kalarak çekmiş olsa da, Emevi Camii’nin Antikite’den kalma sütunları dibinde ders yapan ulemanın farklı coğrafyalardan eğitim için gelen öğrencilerine, kutsal topraklara giderken veya dönerken şehirde konaklayan hüccacın alışverişine ve Barada nehrinin suladığı vadiler gibi kendine mahsus özelliklere sahipti.
Tam Metin:
http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/index.php/EFD/article/view/646/468
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder