8 Ocak 2014 Çarşamba

21. Yüzyılda Tek Kutupluluk Tartışmaları

Umut Üzer, İstanbul Teknik Üniversitesi
Bilge Strateji Dergisi, 2013

Özet: Uluslararası ilişkiler teorileri arasında etkili bir yere sahip realizmin en önemli kavramlarından biri olan güç dengesi (balance of power) politikası, büyük güçlere karşı ittifaklar kurulmasını veya yükselen devletlerin hegemon güce karşı dengeleme politikasını devreye sokmasını öngörmektedir. Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nin tek kutup olarak ortaya çıktığı 1989-1991’den günümüze kadar diğer güçlü devletler tarafından böyle bir dengeleme politikası uygulanmamış olması, diğer bir deyişle, Amerikan liderliğine karşı başka rakip büyük güçlerin ortaya çıkmaması, bu teorinin beklentilerinin aksine bir durum olarak görülebilir. Bu durumu, Amerika’nın güç unsurlarının büyük kapasitesi ile politikalarını değişik bölgelere göre şekillendirme becerisinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Şöyle ki, Avrupa’da, özellikle Balkanlar’da, ABD yatıştırıcı ve sorun çözücü politikalar izlemiş, Orta Doğu’daki siyasi kararlarının ise, böyle planlamamış olsa da, düzen bozucu ve istikrarsızlaştırıcı sonuçları olmuştur. Bu makale son yirmi senedir devam etmekte olan Amerikan hegemonyasını teorik ve ampirik olarak kritik bir gözle analiz edecek ve teorinin beklentilerinin neden gerçekleşmediğini ortaya koymaya çalışacaktır.

GİRİŞ
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılması ile birlikte iki kutuplu uluslararası sistemden
tek kutuplu bir sisteme geçildiği konusunda yorumcular arasında fikir birliği
vardır. Ancak asıl tartışma, bu tek kutupluluk durumunun1 uzun süreli mi olacağı,
yoksa kısa sürede sona mı ereceği konusunda yaşanmaktadır. Tek kutupluluğun kısa
süreli olacağını ifade edenler, ekonomik açıdan hâlihazırda çok kutuplu bir dünyaya
geçildiğini vurgulamakta, askeri ve siyasi alanlarda da Amerikan hegemonyasının
yakın tarihlerde sarsılacağını iddia etmektedirler. Amerikan tek kutupluluğunun
uzun soluklu olacağını düşünen uzmanlar ise, Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri,
siyasi ve ekonomik güç unsurları bakımından dünya tarihinde eşi görülmemiş
bir üstünlüğe sahip olduğunu ifade ederek, kısa ve orta vadede Amerika’nın gücünü
sarsabilecek adayların ortaya çıkmasının pek olası olmadığını vurgulamaktadırlar.
Bu makalenin amacı, 1991 sonrası tüm dünyaya yayılan Amerikan hegemonyasını
teorik ve ampirik olarak ayrıntılı bir analize tabi tutmak ve uluslararası ilişkiler teorisindeki
tek kutupluluk tartışmasını bütün yönleriyle ortaya koymaktır.

1. TEK KUTUPLULUK: AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ VE
DÜNYA HEGEMONYASI
Yirminci yüzyılın başlarında dünyadaki en güçlü devletlerden biri olan ABD, bir
süre dünya siyasetinde aktif olmaktan kaçınmış, ancak 2. Dünya Savaşı sonunda
Sovyetler Birliği ile birlikte iki süper güçten biri olarak çift kutuplu dünya düzeni
içinde yer almıştır. 1991 sonrasında ise, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu
dünyadaki tek süper güç olarak uluslararası sistemi düzenlemeye çalışmaktadır.
ABD söz konusu olduğunda öncelikle vurgulanması gereken unsur, kuruluşundan
beri bu devletin izlediği dış siyasetin yayılmacı unsurlar taşıdığıdır. Aslında Soğuk
Savaş döneminin her iki süper gücünün tarihlerine bakıldığında, ikisinin de
“yayılmacı devletler” oldukları görülecektir. Geçmişte topraklarını genişletmiş ve
etki alanları oluşturmuş bu iki devletin, yayılmasının küresel boyutlara ulaşması
sonrasında, aralarında ihtilaf çıkması da beklenmekteydi.2 1945 yılından itibaren
uluslararası siyaset “iki kıta-devlet” tarafından hükümranlık altına alınmıştır. Burada
ilginç olan nokta, Avrupalıların asıl korkularının Amerikan emperyalizmi değil,
Amerikan izolasyonu olduğudur.3 Sonuç olarak, iki süper güç, hemen hemen her
kıta ve her okyanusta askeri ve siyasi olarak mevcudiyet sergiler hale gelmişlerdir.

...



Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı