İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
9 Mart 2012
Kitap okuru ihtiyacını kitapçılardan karşılayabilir. Ancak bu tertipli dükkanların kitap tutkununa kafi gelmesi mevzubahis olamaz. Onun mutlu olduğu mekan tozlu rafları ve sürprizleriyle sahaflardır.
Sahaf gezilerinin kendine has bir güzelliği vardır. Çoktandır aradığınız bir kitaba tesadüf etmek, hiç görmediğiniz ve hatta bilmediğiniz bir kitapla tanışmak, henüz gelmiş kitap kolilerini herkesten önce karıştırmak farklı bir duygu olsa gerektir. Bu sebeple işinin ehli bir sahaf veya ikinci el kitap satıcısı mümkün mertebe müşterisine "aradığınız bir kitap var mı; yardımcı olalım?" demez. Mesela bugüne kadar aradığı bir kitap için nadiren sahafa gitmiş olan fakir bu yaklaşımdan rahatsız olmaktadır. İnsan bazen kitap almak için değil, kitaplara dokunmak, onları seyretmek, o atmosferi solumak için de sahaflara gider.
Kitabın önemi esasen onun sahip olduğu meta kıymetiyle değil, aslî fonksiyonuyla ölçülür. Bunun yanında bir kitabın sahafiye değeri, onun salt baskı tarihi, cildi ve nadir bulunurluğu ile de ölçülemez. Kitapları obje olarak değerlendiren kitap dostlarını bahusus hiç okuyamayacağı bir el yazmasına müzayedelerde hatır sayılır meblağlar ödeyenleri de takdir ediyoruz. Ancak bizim nazarımızda nadir eser, sahafiye kitap; okumak, okuduklarımızı paylaşmak için sahip olunması lazım gelen bir metadır. Mesela yakınlarda sahip olduğumuz Ziya Paşa'nın iki ciltlik Endülüs Tarihi (Cild-i evvel, İstanbul: Takvimhane-i Amire, 1276; Cild-i Sani, İstanbul: Tercüman-ı Ahval Matbaası,1280) isimli tercümesinin ilk baskısı böyledir.
Son bir aylık sahaf gezilerimizde aldığımız kitapların hiçbiri aradığımız, kendilerini bulmak almak için sahafa gittiğimiz kitaplar değildi. Mesela Mustafa Reşit Belgesay'ın Kur'an Hükümleri ve Modern Hukuk ( İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1963) isimli eseri böyle bir sahafiye kitaptı. Yine kısa bir süre önce vefat eden Taha Toros'un kendileri hayattayken göremediğimiz kitabı Türk Hatipleri (Ankara: Kültür Basım ve Yayın Kooperatifi, 1950) de böyledir.
Bazı kitaplar, sahafiye değerinden dolayı değil de ilk baskı olmaları itibariyle de alınabilir; çünkü muhteva ve mevzu itibariyle bir önemi haizdirler ama sonraki baskılarla karşılaştırmaları da gerekir. Bu kabil kıymetli kitapların bazılarının ilk baskıları çeşitli sebeplerle problemlidir ve yalnız atıfta bulunmak istediğiniz takdirde değil, okumak istediğinizde de sizi yorarlar. Mesela Mehmed Alî Aynî'nin Milliyetçilik (İstanbul: Marifet Basımevi, 1943) isimli kitabı ile Ali Haydar Midhat'ın Hatıralarım 1872-1946 (İstanbul: Güler Basımevi, 1946) isimli kitapları böyledir. Ancak her iki kitap da ciddî bir araştırmacı tarafından titizlikle elden geçirilmiş ve eksiklikleri giderilmiştir. İsmail Dervişoğlu tarafından yayına hazırlanan her iki kitaptan Milliyetçilik, 2011 tarihinde Kurtuba Kitap, Hatıralarım 1872-1946 isimli kitap da 2008 tarihinde Bengi Yayınları'ndan çıkmıştır.
Biz, son sahaf gezimizde aldığımız ve bu aralar bize gelen veya takdim edilen bazı kitapların mümkün olduğu kadar sadece künyelerini vererek bu yazıyı tamamlayacağız. Önce aldıklarımızdan...
1-Artun Ünsal, Siyaset ve Anayasa Mahkemesi- "Siyasal Sistem" Teorisi Açısından Türk Anayasa Mahkemesi, (Ankara: S.B.F. Basın ve Yayın Yüksek Okulu Basımevi, 1980). Artun Ünsal, ciddî çalışmalara imza atmış çok yönlü bir isimdir. Okumak için sıraya aldığımız bu kitabın göz gezdirdiğimiz sayfaları arasında "1961 Anayasası: Bürokrasinin Rövanşı" başlıklı bölümünde şu ifadelere rastladık: "1961 Anayasasını daha çok bürokrasiden yana bir metin olarak da değerlendirmek olasıdır... Halk tarafından seçilmemiş ama 'atanmış' temsilciler de Senatoya girebileceklerdi. Bu durum kanımızca, parlamento çoğunluğunun sınırlı da olsa 'memur parlamenterler' aracılığı ile denetlenmesi amacını yansıtıyordu" (Ünsal, a.g.e., s.104).
2-1962 56/51. Dönem Sıhhiye Yedek Subay Albümü (İzmir: Ege Üniversitesi Matbaası, 1962). 1980 senesine kadar olan okul ve asker yıllıklarını toplamaya çalışıyoruz. Yıllığın sayfaları arasında gezinirken 5176 no'lu Dr. Fahrettin Cüreklibatur'a (yıllıkta Cüretlibatır yazılıdır) tesadüf ettik. Yıllıkta yer alan fotoğrafta bu yedek subay doktor adeta jön gibi durmakta ve hayli yakışıklı. Kur'ada Bingöl'ü çekmek istemiş; Hatay'a isabet etmiş ama memleketi Eskişehir ile değiştirmiştir. Fahrettin Bey bu esnada nişanlıymış ve cerrahi ihtisası yaparak Akdeniz bölgesine yerleşmek istiyormuş. Mezbur aşina bir sima gibi ama tam emin değilim(!)
Gelen ve takdim edilen bazı kitaplar ise şunlar:
1-Mustafa Öztürk, Cahiliyeden İslamiyet'e Kadın ( Ankara: Ankara Okulu, 2012).
2-Mustafa Öztürk, Cumhuriyet Türkiyesi'nde Meal ve Tefsirin Serencamı (Ankara: Ankara Okulu, 2012).
Mustafa Öztürk, artık kitaplarını, makalelerini değil okumak, takip etmekten bile yorulduğumuz velud bir akademisyen. Nefesini tüketircesine konuşan, nefsini tüketircesine yazan Öztürk, anlaşılan o ki, kendisini takdir ve takip eden okuyucularına nefes aldırmamaya kararlı gibi görünüyor. Kıymetli dostumuza Cenab-ı Hak'tan sıhhat ve afiyet diler, aynı gayretin temadîsini temennî ederiz.
3-Hayati Bice, Türkistan Rüyası (Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2012). Hayati Bey ile rû be rû tanışmıyoruz. Birbirimizi şahsen değil, ismen ve simaen tanıyoruz. Hayati Bey ile facebook'ta yer alan Kitap Severler Partisi isimli kapalı-devre gruptan arkadaşız. Grup; daha ziyade kütüphanesi olan, okuyan ve okuduklarını paylaşan insanlardan müteşekkildir. Grupta ara sıra tartışmalar olsa da hiç kimse seviyeyi düşürmemektedir. Birbirinden farklı düşüncelere sahip insanları bir araya getiren tek şey kitap sevgisidir.
4- (Haz.) Tayyar Altıkulaç, Hz. Ali'ye Nisbet Edilen Mushaf-ı Şerîf-San'â Nüshası (İstanbul: Elma Basım, 2011). Bu mükemmel çalışma Muhterem Hocamız Dr.Tayyar Altıkulaç tarafından fakire imzalanarak takdim edildi. Gıyaben tanıştığımız hocamızla vicahen de tanışmak için kendisini, hayırla yâd edilmesine yetecek hatta artacak derecede hizmet ettiği, emeğinin geçtiği İSAM'ın kendisine tahsis edilmiş mütevazı odasında ziyaret ettik; doğrusunu söylemek gerekirse biz daha büyük ve şatafatlı bir oda bekliyorduk; karşılaştığımız mahviyet bizi şaşırttı. Hasbıhalden sonra hocamıza gelen telefondan bilistifade bir iki dakika içinde odasındaki kitaplara göz gezdirmeye çalıştık; hocamızın odası bir kütüphane. Biz de kendilerine II. Meşrutiyet'in İlanında Halk Unsuru (Ankara: Cedit Neşriyat, 2011) isimli naçizane çalışmamızla Türkiye Günlüğü dergisinin makalelerimizin yer aldığı sayılarını takdim ettik.
Hocamızın Zorlukları Aşarken (İstanbul: Ufuk, 2011) isimli üç ciltlik hatıratının yeni baskısının haberini aldık. Kendi eserimizin ikinci baskısı yapılacakmış gibi bir memnuniyete gark olduk. Kanaatimizce Tayyar Altıkulaç, kadri kıymeti hayattayken takdir edilen bir isim; ancak gün geçtikte bu takdir daha da ziyadeleşecektir. Kitaplarından ayrılmayı bir felaketle müradif gören fakir bile yaşarken kitaplarını İSAM Kütüphanesine bağışlamaya karar verdiğine göre İSAM'ın ehemmiyetini izah için fazla gayrete gerek yok. İslam dünyası, ne kadar çok İSAM'lara sahip olursa, insanlık da o oranda farklı bir renge bürünecektir.
Kitaplar, sadece kütüphane raflarında yer alsınlar, hatta okunsunlar diye alınmazlar; kendilerinden bahsedilmesi de gerekir. Kitapların özetlerini çıkarıp yayınlamak, her ne kadar belli bir oranda tembelliğe yol açma riskini de taşısa da kitaplara meraklı ama bugünün yaşam şartları gereği pek okuma imkân ve fırsatı bulamayan ya da eşyanın tabiatı gereği her kitabı okuyamayacak olanlar için bulunmaz bir nimet olacaktır. En azından fakir; Cenab-ı Hak, kendisine 100 yıl daha ömür verse bile -velev kaliteli olsun- ilgi sahasına pek girmediği için okumaya sıra gelmeyecek, okuma listesine almayacağı kitapların bir özetini bir yerde görürse okumak için gayret sarf etmektedir. Bu sebeple herkes en azından kitap eklerinin olduğu gün gazete almalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder