16 Mart 2012 Cuma

Korku ve Sevgi

Hasan Bulent Paksoy / Aralık 2011

Korku, sevgi’yi yenebilir mi? Ya da, sevgi, korku’yu? Bir kisi ya da olay, hem sevilebilir, hem de korkulabilir mi? Neden ve nasil? “Eger Allah’in istediklerini yerine getirmez isen, cehenneme gidersin.” Korku. “Tengri, butun iyiliklerin anasidir.” Sevgi.

Neden korku? Toplum sevgi’yi anlayamaz ise, korkutulur. Bu duygu ile, toplum’un duzenli olmasi saglanir. Sevgi ise, bilgi’nin varligini gosterir. Bilincli olarak inanmaktir. Gecmis’e kisaca bir goz atmak, yonetici kesimlerin korku’yu cok yetenekli bir duzen ile kullandiklarini orta’ya cikarir. Bir toplum’u korkutmak icin once “dini inanclar” sonra da “kilic” kullanilir: “Buyuklerin sozunu dinlemeyen, Tengri’nin gozunden duser;” gene de uslanmayanin hakki kotektir.” Bu gercegi hem Balasagunlu Yusuf Kutadgu Bilig’de hem de Ziya Pasa bir siirinde soylemistir.

Saplantilar, korku ile yerlestirilir. Daha da kotusu, korku yolu ile yeni saplantilar da yaratilir. Oyle ki, yeni saplantilarin kokenlerini bulmak bile guclesir. Sofra’yi yikamamanin, Allah’in bereketini azaltmamasi icin oldugu ileri surulur. Bu saplanti, neden gelmistir? Temizlik de Allah’in geregi degilmidir?

Sevgi’nin kokeni olan bilgi, nasil elde edilir? Kitap okumak ile mi, yoksa, karsilastirmali dusunceyi, kitap bilgisine ekleyerek mi? Bir toplum govde ile atilimdan dusunce ile atilim’a nasil gecebilir?

Govde ile atilim, savasmaktir, vurusmaktir. Savasi kazanan, kaybedenlerin varliklarini da alir. Ancak, bu tur varlik toplamanin da sakincalari vardir. Ornegin, bu yoldan el’e alinan varliklar kisa surede tukenir, biter. Sonsuz degildir.

Dusunce ile atilim, savas’tan daha uzun sure duzenleme gerektirir. Ancak, sonuclari daha da uzun sure yararli olabilir; Eger dusunce ile atilimin amaci baska bir toplum’a zarar vermeyecek ise.

Govde ile atilim, govdelerin cok canli ve guclu olmasini gerektirir. Uzun sure ac-susuz kalip gene de basari’ya ulasmaktir. Agir-hafif yarali da olsa, yorgunluktan gozlerini acamayacak kadar bitkin dusmus de olsa, vurusmayi surdurmek gerekir. Butun bunlar, dusuncesel ve govdesel egitim sonucu elde edilen yeteneklerdir.

Dusunce ile atilim ise, cevresel etkiler acisindan govdesel atilimi cok andirir. Ancak, dusuncelerin yalniz bir savas alaninda degil, butun dunya cercevesinde yarismasi gereklidir. Dunya’nin herhangi bir yerinde baslayacak bir vurusma, butun yuksek dusunme yetenegindeki kisilerin o catismaya donmesi anlamindadir.

Bir dusunce yalniz ortaya atilmak ile basari kazanmaz. Desteklenmesi, okuyanlar ve dinleyenlerce benimsenmesi gereklidir. Bu destegin en guclusu, dusunceyi uygun bulan kisilerin, o dusunceyi toplum’un olumlu cikarlarini goz onunde tutarak gelistirmesi ve kayit altina almasidir. Bu arada, diger toplumlara zarar verilmemesi gereklidir.[1] “Yasak” lar ile yonetim, sorun’un ertelenmesini ve o sorun’un bu yoldan da guclenerek ileride basari’ya ulasmasi anlamina gelir.

Her toplum, dunyanin dengesinin gunumuzde oldugu gibi kalmasini istemeyecegi gibi, diger toplumlari ortadan kaldirmayi da ozleyebilir. Bu, ad’I gecen bir toplumun genel istegi olmayabilir. Bas’a gelecek bir onder’in, kisisel ozlemi de olabilir. Bu ozlem’in, ornekleri ile, toplum’a giydirilmis bir istek olabilecegi de gozden kacmamistir. Eninde-sonunda, bu tutum hic kimsenin cikarina olmayacaktir. Sonuclari, tum toplumlarin yenilgisidir. Kazanan olmayacaktir. ‘Eksi toplam’ sonuclu bir oyundur.

Alis-veris alaninda oyunlar daha da kolay gorulebilir. Demir madeni satip, elde edilen o gelir ile araba almak ne denli kazanc getirebilir? Bu durumu gorup-anlayabilen demir madeni saticisi, satislarini sevgi ile bile yapiyor olsa, karsiliginda bir gelir kazanmiyor ise, satislarini neden surdursun? Bu turlu ham madde satip, uretilmis gerec almak, alin yazisi midir, yoksa kisi secimi mi?[2] Bu turlu alis-verisler Korku nedeni ile mi yapilir, yoksa sevgi ile mi? Bir ornek: Ikinci Dunya Savasi sirasinda, savasan ulkelerin ham madde gerekleri en ust duzey’e cikmis idi. Top, tufek, tank yapmak icin demir, komur ve krom’a gerek var idi. Turkiye Cumhuriyet’I Ikinci Dunya Savasina girmekten kacindi. Hem Ingiltere, hem de Almanya krom kullanmakta idi. Ingiltere, Turkiyede uretilen krom’un Almanya’nin eline gecmesini onlemek icin, uretilen butun krom’u satin aldi. Ancak, Almanlarin o gemileri batirmasindan korkarak, Ingiltere’ye goturemedi. O yuzden, Ingiliz gemileri krom’u Turkiyeden yukleyip, Akdenizin ortasina bosaltti.

Bir kisi once sevilip, sonra korkulabilir olabilir mi? Bu da, kisilerin kimligine baglidir. Kisiler de, yaslari ilerledikce degisebilirler. Hitler once sevilmis, sonra korkulmus bir kisidir. Stalin ise, hem sevilen hem de korkulan kisi.

Dunya’da yalniz’ca iki duygu oldugunu ileri suren kisiler az degildir. Bu duygularin da sevgi ve korku oldugunu da vurgularlar. Bir resim yapan, sari ve mavi boyalari karistirip, yesil renk olusturabilir. Hem de, istedigi aciklik ya da koyulukta. Bu yonden yol’a cikarak, sevgi ile korku karistirilip, yepyeni bir duygu olusturabilinir mi? Stalin oldugunde, belirli bir kesim, Stalin’in korku nedeni ile olduruldugunu dusundugu gibi, diger bir kesim de Stalin’e olan sevgilerinden aglamakta idi. Bu nasil gerceklesebilir? Stalin’den korkan kesim, neden korkuyor idi? Stalin’in onlari oldurebilecek yetenekte oldugundan mi? Stalin, herhangi bir kisiyi oldurmek icin, bir yargi kararina gerek duyuyormuydu? Herhangi bir gercek neden olmadan oldurtemezmiydi? Kendini yasamlari acisindan bu tur bir guvensizlik icinde bulan kisilerin korkmasi dogal degilmidir? Stalin’I sevenler ise, daha once yasam icin gerekli olan ancak bulamadiklarina Stalin’in buyruklari ile kavustuklari icin Stalin’I sevmediler mi? Bu durum, Hitler icinde gecerli degil mi?

Roma Imparatorlugu, Julius Sezar’in elinde imparatorluk olmadan once, bir cumhuriyet idi. Roma, ‘soylendigine gore’ milattan once 753 yilinda bir krallik olarak kurulmus idi. M.O. 509-510 yilinda kral Tarquin’in oglu Sextus, yasa disi bir is yaptigi, bir kiz’in namusuna dokundugu icin, Romali yurttaslar ayaklandilar. Krallik alasagi edildi, yerine cumhuriyet kuruldu. Ancak, o cumhuriyetin yonetimi icin cok karmasik bir yonetim duzeni olusturuldu. O yonetim duzeninin tek amaci, hic bir kimse’ye yasalarin uzerinde is yapmak yetenegi vermemek idi. Bu duzen’e gore Roma’yi yonetmek icin, secim yolu ile atamalar yapiliyor idi. Iki parti yonetimin temelleri atildi.[3] Bu secim ile atanan yoneticiler bir aralik neden secildiklerini unuttular, kendi gorevlerini kendilerine gore yorumladilar; kendilerini soylu olarak cok yuksekten gorduler. Sonucunda, ‘borclar’ yuzunden, yoneticiler ile yonetilenler arasinda ‘anlasmazlik’ cikti. M.O 493 yilinda, Roma toplum’u en son bireyine kadar Roma’yi terketti; Roma sehrinin yakinlarindaki bir tepe’de cadirkent kurup orada oturup beklediler. ‘Soylu’ yoneticiler ise, tek baslarina Roma’da kaldilar. Yemek pisiremediler, su icemediler. Bu da, cok kisa bir surede ‘soylu’ larin ‘yol’ a gelmesine neden oldu. Bu olay sonucunda, Roma dortyuzelli yil daha cumhuriyet olarak kaldi. Ancak, dis olaylarin, Roma’nin ic yonetimine yansimasi ve duzensizlik yaratmasi nedeni ile, M.O. 48 yilinda Julius Sezar’in elinde bir imparatorluga donustu. ‘Soylu’ lar M.O. 44 yilinda tek kisilik buyruk yonetimine dayanamayarak Sezar’I Roma Senatosunun ortasinda, butun senatorlerin gozu onunde bicaklayarak oldurduler; ancak, imparatorluk kalkmadi. Avrupa’ya gelen gocebe guclerin elinde oyuncak oldu. En sonunda, Hun’lu Atila’nin M.S. 472 de yilindaki girisimleri ile Roma imparatorlugu iki’ye bolundu; Bati Roma imparatorlugu gucunu yitirdi. Dogu Roma Imparatorlugu ise, Bizans adi ile 1453 yilina kadar varligini, gucu gittikce azalarak, surdurdu.

Roma Imparatorlugunun kurulmasi, iki’ye bolunmesi ve yikilmasi uzerine degisik dusunceler bulunuyor. Bu dusuncelere bir yenisini katmadan once, yonetim olaylarina yeni bir goz ile bakmak acisindan, Kutadgu Bilig kitabini okumak yerinde olabilir.

Kutadgu Bilig kitabinin, unlu Prens kitabindan yuzelli yil kadar once yazildigini unutmadan, iki kitabin karsilastirilmasi, ogreticidir. Kutadgu Bilig, en once, Sevgi’den yanadir; Prens ise, tam anlami ile Korku. Kutadgu Bilig, ancak nadan’lara[4] karsi kilic kullanilmasini onerir. Prens ise, Sevgi’nin en son basvurulacak yontem oldugunu savunur. Bu karsilastirma sonucunda, Roma Imparatorlugu oldugu kadar Osmanli Imparatorlugunun sonunun neden geldigi uzerine de dersler cikartilabilir. Dogal olaral bir ya da iki kitap dunyanin gecmisi ya da gelecegi uzerine butun soru ve sorunlara yaren olmaya yetmez. Bununla birlikte, “kor ile yatan sasi kalkar” ya da, “uzum, uzume bakarak kararir” deyimleri geregince, dusuncelerin olay ve gerekler uzerine yogunlasmasina yardimci olur. Ogrenilen gercekler uzerine her kusak yeni dersler cikararak konu uzerine yeniden yayin yapmakla gorevlidir. Bu gerekler yalniz yonetici kesim’in gorevi degildir. Eger bir toplum ‘cogulcu yonetim duzeni’ ile yonetilmek istiyor ise, bu butun bireylerinin omuzlamasi gerekli bir is’tir.[5]

Sevgi’yi olusturan iyi bilgi nasil elde edilebilir? En once, toplum’un gercek bilgi elde etmek yontemini elde etmis olmasi gereklidir. Toplum icinden cikacak ogretim uyeleri, gazeteciler, arastirmacilar, verileri ile birlikte gercekleri bulup, adim-adim gostererek, yayinlamak ile gorevlidirler. Bu tur arastirmalara karsi cikmak, ancak daha genis kapsamli ve daha iyi belgeleri iceren diger arastirmalar ile olur. Bu tur, gercekleri iceren yayinlarin da toplumca okunmasi ve tartisilmasi gerekir. Yalniz dedikodu uzerine kurulan, belgesiz duzensiz tartismalar yarar’dan cok zarar getirir.

Her yeni gercegi ortaya cikaran arastirma’nin sevgi ile karsilanmasi beklenemez. Ancak, saglam belgelere dayaniyor ve acikca olaylari dil’e getiriyor ise, sevilmese bile saygi ile okunmasi gereklidir. Oz’unu ve toplumunu bilmeyenlerin cikaracagi gurultuler’e karsi verilecek en etkin yanit, daha iyi belgelenmis arastirma yapmak ve yayinlamaktir. Bu arastirmalari, kurumlardan beklemek de yetersizdir. Bir kurum, yalnizca kendini yasatmak icin atilimlara girisebilir.[6] Dolayisi ile, kisilerin de herhangi bir kurum katkisi olmadan arastirma yapmasi ve yayinlanmasi bu tur engellerin onune gecmek icin en onemli basamaktir. Bu tur arastirmalar yayinlanip, toplum’ca bilinir duruma geldiginde, iceriklerini kurumlar da bilmezlikten gelmek rahatliginda olamazlar.

Ille de “korkmak” gerekiyor ise, korkulacak tek nesne, bilimsizlik ve desteksiz dedikodu’dur. Sevgi ise, zorlanamaz; gercekleri destekli olarak ortaya doktugu sure’ce, sevgi her kisinin icinde olusabilecek bir duygu’dur. Korku’yu, nedeni ne olursa olsun, kesin yenmenin baska bir yolu yoktur.

Bu durum, sevgi’ye bir yardimci bir baska guc’un ortaya cikmasina da neden olabilir: Yureklilik. Yalniz yumruk atmak, kilic usurmek ile yureklilik gosterilemez. Dogru bilgi’yi kimsenin duymak istemedigi bir gun’de soylemek ya da yayinlamak da yurekliliktir.

Gunumuzde de, gecmiste oldugu gibi, savaslar once dusunceler ile baslar. Kilic ile vurusmaya girmek, bir dizi dusunceyi guc yolu ile baska bir toplum’a kabul ettirmektir. Bu bir dizi dusunce, cok sade olabilir: “ham maddelerini yalniz bana sat.” Boylece, kilic gucu ile dunya fiati altinda satin alinan dogal gaz, cok buyuk bir kar ile baska ulkelere satilabilir. “Benim yonetim duzenini oldugu gibi kendine uygula; vergilerini de yalniz bana ver.” Bir toplum’un kendi icinden gelistirdigi, binlerce yillik deneylerine dayali yonetim duzenini atip, baska bir toplum’un duzenine gecmesi ne gibi sonuclar verebilir? Savas gucu de yok ise, baska bir toplum kilic gucu ile, Roma’lilarin yaptigi gibi, yeni duzeni yerlestirmeye calisabilir. Ne denli basarili olabilir? Ozellikle, gecmis tarihi butun acikligi ve belgeleri ile kayitlara gecirilmis ve toplumca iyi biliniyor ise, kilic gucu yeni yonetim’I yerlestirmeye yeterli olabilir mi?

Eninde sonunda, bir toplum cikarlarini toplu olarak goz onunde tutmakla yukumludur; bunun icin, icinden yetistirecegi ve cikaracagi kisilerin egitimlerini ve niteliklerini goz onunde tutmalidir ki, toplum yanlis yol’a yonlendirilmesin.

[1] Hasan Bulent Paksoy, “Toplum Olarak Varilmak Istenen Sonuc Nedir?” Dusuncelerin Kokenleri (Florence: European University/Carrie, 2006)
http://vlib.iue.it/carrie/texts/carrie_books/paksoy-10/paksoy_dusuncelerin-kokenleri.pdf
[2] Hasan Bulent Paksoy, “ ‘Alin Yazisi’ mi, Kisi Secimi mi? Inanclar ve Dusunce Ozgurlugu” Dusuncelerin Kokenleri (Florence: European University/Carrie, 2006)
[3] Hasan Bülent Paksoy, “Dunya degistiren mi, deger yargisinda bulunan mi?” Uzaysal Yonetim Beklerken (Florence: European University/Carrie, 2008)
[4] Uzun uzadiya laf ebeligi etmeden, 19cu yuzyilda yasamis olan Seyyid Azim Sirvani (1835-1888), bu dusunceleri bir beyitte toplamistir: “Bir beladir bu derd-i nadani (gorgusuz\cahil)/ Ki onun elm (bilim) olupdu dermani.” Huseyinof et. al. Azarbaijan Tarihi (Baku, 1960) Cilt 2. Sayfa 322-3. Ek olarak, Omer Seyfettin, “Nadan,” Vakit Gazetesi, 11 Mayis 1334/1918. Bkz. Hasan Bulent Paksoy Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik (Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997) .
[5] Hasan Bulent Paksoy, “Dusunce Isvereni” Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik, (Izmir: Mazhar Zolu Holding, 1997). Ag sayfalarindan da karsiliksiz olarak indirilip okunabilir.
[6] “HB Paksoy, “Identity of Governance,” IDENTITIES: How Governed, Who Pays? (Lawrence, KS: Carrie 2001). Ag sayfalarindan da karsiliksiz olarak indirilip okunabilir. Turkcesi: ETNIK VE TOPLUMSAL KIMLIKLER NASIL OLUSUR? Osman Karatay, Ceviren (Çorum: KaraM, 2005)

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı