25 Nisan 2011 Pazartesi

İstanbul'un Lezzetli Arka Sokakları

ELİF EKİNCİ

'İstanbul Arka Sokak Lezzetleri'nde, fiyakalı restoranlardan kentin kenarında köşesinde kalmış sokak arbacılarına kadar keşfedilmeyi bekleyen 88 mekân var

‘Bu kitabı hazırlama fikri aklımıza ilk olarak bir öğle yemeğinde sorduğumuz basit bir soruyla düştü: Neden İstanbul’da iyi yemeği yiyebildiğimiz bazı küçük, geleneksel mekânlar bu kadar göz ardı ediliyor? Neden arka sokaklarında bu kadar zengin bir yemek geleneği olan bir şehirde, bu sokaklar ve gizlediği lezzetleri kimse araştırmıyor?’ Yolları İstanbul’da kesişen iki Amerikalı; Ansel Mullins ve Yigal Schleifer, ‘İstanbul Arka Sokak Lezzetleri’ isimli ‘lezzetli’ kitaplarını hazırlama fikrine böyle minik bir beyin fırtınasıyla erişmişler. Meraklı ve girişken turist kimlikleriyle keşfettikleri restoranları paylaşmak için önce İngilizce bir web sayfası hazırlamışlar. Ardından yazılarını ‘İstanbul Eats/ Exploring the Culinary Backstreets’ adıyla kitap olarak yayımlamışlar. Kitap hem Türkiye’de hem de yurtdışında beklenmedik bir ilgiyle karşılaşınca, şimdi ‘İstanbul Arka Sokak Lezzetleri’ adıyla bir de Türkçesini yayımladılar.

`İstanbul Arka Sokak Lezzetleri’, tam anlamıyla bir ‘iyi yemek’ rehberi. Onlarca lira hesap ödeyeceğiniz, gereksiz yüceltilmiş, abartılı mekânlar yerine sadece iyi yemek yemeyi sevenler için bulunmaz bir rehber hem de. İçinde tarihi restoranlar da var, seyyar yiyecek arabaları da. Üstelik tavsiye edilen tüm restoranların açık adresi ve harita üzerinde işaretlenmiş birer krokisi de mevcut.

İki ‘yabancı’nın gözünden
Mullins ve Schleifer, İstanbul’un, yemeklerini ve atmosferini beğendikleri 88 farklı mekânını tanıtırken mekânların hikâyelerini ve fotoğraflarını da es geçmiyor. Klişeleşmiş mekân tanıtım dili yerine, özgün bir dil kullanıyorlar. Bu da kitabı bir kez elinize aldıktan sonra ikilinin anlattığı hikâyelerin tümünü okumadan bırakamamanıza sebep oluyor.

Kitap aynı zamanda kenti iki ‘yabancı’nın gözüyle görmenizi de sağlıyor. İstanbul’un güzelliğini ve zenginliğini onların rotalarını takip ederek bir kez daha keşfediyorsunuz.

Kitabın okura verdiği baskın his ise pişmanlık ve hayıflanma! Çukurcuma’dan yürürken o köfteciyi nasıl görmediniz ya da Galata’dan yukarı çıkarken Galata Salatalıkçısı’ndan bir tuzlu salatalık yemeyi nasıl oldu da aklınıza getiremediniz! Peki tantuni yerken hiç Meksika yemeği yiyormuş gibi hayal ettiniz mi kendinizi? Hayır, değil mi? O zaman şimdi bir daha düşünün…

İsmi duyulmamışlar
Bu son derece yararlı rehberin boyutu da oldukça ergonomik. Her daim çantada taşıyıp, acıkınca rasgele bir sayfa açıp o restoranın yolunu tutmak için birebir. Ayrıca İstanbul’da lahmacun ya da kebabın ötesinde, Balkan, Kafkas ve Ortadoğu mutfaklarının izlerini taşıyan birçok yerel lezzetin olduğunu görmek açısından da önemli.

“Şimdiye dek, İstanbul’un otantik yemek zevkini keşfetmek isteyenlere uygun gerçek bir rehber yoktu. Biz, bu kitapla iştahını izleyerek seyahat eden ve sadece yerel halkın bildiği yönüyle İstanbul’u keşfetmek isteyenler için bunu değiştirmek istiyoruz.” diyen ikili, İstanbul`da farklı lezzetler arayanlara astronomik rakamlar ödemeden de iyi yemek yenebileceğini gösteriyor. Bu kitap, İstanbul`un ismi duyulmamış dönerci, pilavcı, köftecilerine, esnaf lokantalarına bir saygı duruşu. Yazarlara ve ustalara selam, okurlara afiyet bal şeker olsun.


İSTANBUL ARKA SOKAK LEZZETLERİ
Ansel Mullins & Yigal Schleifer
Boyut Yayın Grubu
2011, 173 sayfa


Kandilli - Suna’nın Yeri
Boğaz kıyısında, Kandilli’de bulunan Suna’nın Yeri’nde bir öğleden sonra yemek yerken “Guernsey” isimli küçük bir tekne kıyıya yanaştı ve içinden çok aç görünen bir kadın ve bir erkek indi. Eğer bu çift Manş Denizi’nde yer alan ve tekneye ismini veren o küçük adacıktan buraya kadar yemek yemeye gelmiş olsalardı bile buna şaşırmazdık. Çünkü Suna’nın Yeri’nde yemekler o kadar iyi...
Kitaptan


İMÇ pilavcısı
Her gün İstanbul sokaklarını arşınlayan muhtemelen yüzlerce pilav arabası vardır ancak Fatih’in en işlek caddelerinden biri olan Atattürk Bulvarı’ndaki pilavcı bambaşka. Diğer pilavcılar sokak sokak gezerken, bu pilavcı her gece aynı yerde müşterilerinin kendisine gelmesini bekliyor. Müşteriler de geliyor. Her gece bir grup erkek, ampullerin altında parlayan pilav arabasının etrafında toplanıp zombiler misali karınlarını doyuruyor. Arabada sadece tavuklu, nohutlu pila ve ayran var – çok keyif verici bir fiyat karşılığında çok keyif verici bir yemek... Kitaptan


Mandabatmaz
Kimse bu çirkin sırdan bahsetmek istemez aslında ama biz söylemek zorundayız. Türkiye’de güzel bir fincan Türk kahvesi içmek gerçekten çok zor olabilir. Türklerin, Osmanlı İmparatorluğu zamanında kahveyi Avrupa2nın geri kalanına yaydığı düşünüldüğünde bu küçük bir sorun değil. Bu gerçeğin farkında olan insanlardan biri de İstanbul’da içebileceğiniz en iyi kahvelerden birini yapan küçük kahveci Mandabatmaz’ın 17 yıllık ocakçısı Cemil Pilik. Pilik’in konuklarına sunduğu şey son damlasına kadar olması gerektiği gibi bir Türk kahvesi. Mekânın adı da buna işaret ediyor. Kahvesi o kadar koyu ki içinde bir manda bile batamaz...
Kitaptan

Dürümzade
İstanbul’da gece yarısından sonra genelde işkembe çorbası ya da kokoreç gibi sakatat ürünleri tüketilir. Bu sayede içilen içkinin olumsuz etkisi azaltılmaya çalışılır. Allah’tan tek seçenek bu değil. Beyoğlu Balık Pazarı’nın hemen çıkışındaki bakımsız barlar sokağı nın sağ tarafında kalan Dürümzade, gece 2’de de gündüz 2’de de aynı tatmin edicilikte dürümler yapıyor. Eğer bir sandviçi iyi yapan şey ekmekse, dürümü iyi yapan şey de lavaştır. Dürümzade’nin kırmızı biber ve baharata bulanmış ince, oval lavaşının İstanbul’daki diğer dürümcülerin lavaş dediği sert, lezzetsiz kağıt parçalarıyla alakası yok...
Kitaptan

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı