20 Eylül 2010 Pazartesi

İstanbul Üzerine İki Kitap

HÜSEYİN KALKAN

Yıl 1874... Balat çamurlu bir Yahudi mahallesidir o zamanlar, Tatavla Rum meyhaneleriyle meşhur bir Rum mahallesidir. Avrupalı seçkinler, Pera'da toplanmışlardır. Tophane'de hâlâ Cenevizlilere rastlamak mümkündür. Ermeniler, şehrin çeşitli semtlerine parça parça dağılmışlardır. Türkler daha çok karşıda meskûndurlar. Marmara'nın karşı yakasında değil, Haliç'in karşı yakasında. Haliç'in karşı yakası Rumeli'de olduğu halde, Asyalı gibidir. Hatta buradaki Hıristiyan halklarına bile bir Asyalılık sinmiştir.
Bir sabah İstanbul’da olmak
Pes! İstanbul olmasa ne yapardık.
(Ece Ayhan)

Şimdiye kadar İstanbul’u anlatan büyük bir kitap, İstanbul kadar büyük bir kitap yazılamadı. Belki de hiç yazılamayacak, çünkü İstanbul hiçbir kitabın ulaşmayacağı kadar hızla büyüyor. Bazı güzelliklerini zamana ve insana verip yok ederken, her an kendine yeni güzellikler, yeni renkler katarak büyüyor. O, böyle büyürken biz eski renklerini ve kadim İstanbulluları özleyerek üzülüyoruz. İstanbul’a daha da bağlanıyoruz. Bazen de İstanbul’dan uzaklara kaçıyoruz, ama uzaklardayken de yine İstanbul’u anlatıyoruz. İstanbul’u anlatacak büyük bir kitap yazılamadığından olacak, İstanbul’u anlatan çok sayıda kitap şimdilerde rafları doldurmakta ve onu konu alan romanlar yok satmakta.

İstanbul’u en güzel anlatan kitaplardan biri, İtalyan seyahat yazarı ve şairi Edmondo de Amicis’in İstanbul’u. Kitap, Amicis’in 1874 yılında İstanbul’a yaptığı seyahatin izlenimlerinden oluşuyor. Işık ve renk cümbüşünü büyük bir başarıyla anlatan Amicis, bunu belki şairliğine, belki iflah olmaz bir gezgin olmasına, belki de İstanbul’un ışığına borçlu. Daha önce iki kere Türkçeye çevrilen kitap, ilk kez İtalyanca aslından edebiyatçı Filiz Özdem tarafından çevrilmiş. Özdem’in sihirli edebiyat dili, (bunu Korku Benim Sahibim, Düş Hırkası ve Yalan Sureleri adlı romanlarına bakarak söylüyorum) kitabın çevirisine de yansımış. Şiir de yazan Filiz Özdem, kelimelerin ateşini ve ışığını korumuş. Araya serpiştirilen Cesare Biseo’nun onlarca gravürü kitaba başka bir zenginlik katmış.

Güzel bir sabah vakti İstanbul’a varmak

Amicis, daha İstanbul’a gelmeden Avrupa’nın yarısını gezmiş; İstanbul ise onun rüyasıdır: “Ancak, bu isteği (İstanbul’a gitme fikrini) on yıl boyunca içinde beslemiş, birçok kış akşamını kederli kederli Doğu haritasını inceleyerek geçirmiş, yüz cilt kitap okuyarak hayal gücünü kışkırtmış, Avrupa’nın yarısını, sırf diğer yarısını göremediği için teselli bulmak arzusu ile gezmiş, bir yıl boyunca bu yegâne amaç uğruna bir masanın başına çakılıp kalmış, sayısız küçük fedakârlıkta bulunmuş, hesap üstüne hesap yapmış, boş hayaller kurup durmuş, ev ahalisiyle cenk etmiş; nihayet denizde uykusuz dokuz gece geçirdikten sonra gözlerinin önüne serilecek o uçsuz bucaksız ve ışıltılı görüntünün beklentisiyle, ardında bıraktığı yakınları aklına düştüğünde vicdan azabı duysa da alabildiğine mutluluk duyan biri olsaydınız, ‘Yarın İstanbul’un ilk minarelerini göreceğiz!’ sözlerinin ne anlama geldiğini anlardınız.”

İstanbul’a varıldığına göre, artık tepe tepe İstanbul’u tavaf etme vaktidir. Efsunlu havasını içine çekme zamanıdır. Tavaf diyorum, çünkü yazar vecd içinde İstanbul’u dolaşmaya başlar. Bu kadar güzelliği yarattığı için tanrıya müteşekkirdir. Gemi, Sarayburnu’nu döndüğünde gözlerinin önünde serilen manzara karşısında kaleminden şu cümleler dökülür: “Bir dakika, derken bir dakika daha ve Sarayburnu’nu geçiyoruz, ışığa kesmiş devasa bir alan, renklerden ve nesnelerden oluşan bir enginlik görmüş gibi oluyorum ve işte burnu döndük… İşte İstanbul! Muazzam, mağrur, muhteşem İstanbul! Yaradana şükür olsun, yaratılmışa da! Böylesi bir güzelliği hayal etmemiştim doğrusu!”

Yedi tepenin yedisini de bu vecd içinde gezer. Ama bu öylesine bir gezme değildir. Adeta İstanbul’u bir yapı sökümüne uğratır Edmondo de Amicis. Şehir artık bir Türk şehridir, ama söküme uğradıkça her katmanda başka bir kültür, her mahallede başka bir halk ortaya çıkar. Mesela Ayasofya kültürel mimarinin bir toplamıdır. İki büyük galeriye destek olan somaki sütunlar, Artemis tapınağına aittir; payandalar arasında yükselen sekiz porfir sütun, Güneş tapınağından gelmedir. Diğer sütunlar Kyzikos İupiter Tapınağı, Palmira’daki Helios Tapınağı, Teb, Atina, Roma, Troia, Kyklades ve İskenderiye tapınaklarından gelmedir. Büyüklükleri ve renkleri bakımında sayısız çeşitliktedirler. Bunların üstüne Osmanlı sultanları minareler kondurmuşlardır. Minarelerden biri Fatih Sultan Mehmed, biri III. Selim, diğer ikisi ise III. Murad tarafından yaptırılmıştır. III. Murad, kubbenin üstüne altın yaldızı elli bin duka değerinde olan hilali kondurmuştur. Sadece Ayasofya’yı değil, başka büyük camileri de gezmiştir yazarımız. Ama neredeyse bütün camilerde Ayasofya mimarisinin esintilerini görür. Galipler, mağlupların dinsel sanatını kendilerine mal etmiştir. Sayfalar boyu bütün detayları ile anlatılır Ayasofya. Aynı özen bütün tepelere, tepelerdeki bütün camilere, bütün sahillere ve sahillerdeki bütün saraylara gösterilir.

Güzellik medeniyete feda edilir

Her şeyden önce İstanbul’un ışığında gözleri kamaşır Amicis’in. Güneş doğarken başka, batarken başka renklere boyar o sihirli fırçasıyla İstanbul’u ve Amicis, bunu kelimelere dökmekte zorluk çekmez. Sabahın ilk ışıklarıyla Üsküdar, tepelerin altında altın rengine döner, güneş batarken ise Galata. Bu defa Üsküdar, parıldayan pencereleriyle alev alev yanan bir şehre benzer. Tan vaktinde Haliç, ince bir sis tabakasıyla örtülüdür. Şehir, bir tiyatronun hazırlıklarını gizlemek için gerilen beyaz bir perdenin arkasında göründüğü gibi belli belirsiz görünür. 

Yazarla birlikte eski sokaklara girer çıkarız. Balat çamurlu bir Yahudi mahallesidir o zamanlar, Tatavla (Kurtuluş) Rum meyhaneleriyle meşhur bir Rum mahallesidir. Avrupalı seçkinler, Pera’da toplanmışlardır. Tophane’de hâlâ Cenevizlilere rastlamak mümkündür. Ermeniler, şehrin çeşitli semtlerine parça parça dağılmışlardır. Türkler daha çok karşıda meskûndurlar. Marmara’nın karşı yakasında değil, Haliç’in karşı yakasında. Haliç’in karşı yakası Rumeli’de olduğu halde, Asyalı gibidir. Hatta buradaki Hıristiyan halklarına bile bir Asyalılık sinmiştir. 

Amicis, İstanbul’un geleceği için endişelidir. “Güzellik çoktan medeniyete feda edilmiş olacaktır.” Tepeler düzleştirilecek, korular yerle bir edilecek, rengârenk küçük evlerin yerinde yeller esecek, esrarlı Sarayburnu bir hayvanat bahçesi olacak, Yedikule bir hapishane, Bakırköy bir doğal tarih müzesine dönüşecek, her şey dayanıklı, faydalı, duman rengi ve sıkıcı olacak. Peki, bu kitabın kaderi ne olacaktır? “…belki de 21. asırda buraya balayına gelecek bir İtalyan gelin arada sırada ‘Yazık! Büyükannemin dolabının dibinde şans eseri bulduğum, şu 19. asırdan kalma, kurtların kemirdiği eski kitapta anlatılan İstanbul’un yerinde yeller esmesi ne acıklı!’ diyecektir.” Amicis sanki bir kâhin, değil mi? 

Derler ki bir gün Dublin tamamen yıkılsa, Ulysses’e bakılarak yeniden inşa edilebilir. Ama belki Ulysses, Dublin’den bile büyük bir yapıttır. James Joyce, görkemli eserinde sadece Dublin’in ruhuna dokunmaz, İrlandalıların bu kadim şehrini, topografik ve mimari özelliklerinde anlatır. Ulysess’i okurken sokak sokak, yapı yapı Dublin’de bir geziye çıkarsınız. Şehir yönetimi, yıllar sonra bundan turistik bir fikir bile çıkardı.

Kafanıza koysanız, Edmondo de Amicis’in kitabına bakarak 1870’ler İstanbul’unu fiziki olarak belki ama yine de inşa edebilirsiniz. İstanbul’un kaybettiği ruhunu inşa edebilir misiniz? Bu ‘ırklar ve din mozaiğini’ isteseniz bile artık inşa edemezsiniz. Yazarın daha kitabının başında capcanlı gözlerinizin önüne serdiği bu insan manzaraları, kitabı bitirene kadar hiç belli etmeden resmigeçit yaparlar. Şimdi o güzelim eski Galata Köprüsü’nün yerine kondurulan çirkinlik abidesi yeni köprünün bir noktasında on dakika dursanız İstanbul’un neler kaybettiğini anlarsınız. Artık o bir imparatorluğun başkenti değil, Cumhuriyet’in lanetli bir metropolüdür.

İSTANBUL
Ermondo de Amicis
Gravürler: Cesare Biseo
Çeviren: Filiz Özdem
Yapı Kredi Yayınları 
2010, 347 sayfa, 28 TL.
                   

İstanbul- Kültür AŞ'den yapılan yazılı açıklamada, yer üstündeki mimari ve doğal güzellikleri ile insanları hayran bırakan İstanbul'un hala gizemini koruyan yer altındaki yapıları, gazeteci-yazar Ersin Kalkan'ın kaleme aldığı ''Yeraltındaki İstanbul'' adlı kitapta ele alınıyor.

Bir ''şehir anlatısı'' olarak nitelendirilebilecek kitap, okuru, Büyük Saray'dan Ayasofya'nın sırlarına, Antik Liman'dan ayazmalara, su tesislerinden sarnıçlara, çilehanelerden İstanbul'un yer altı efsanelerine uzanan geniş bir yelpazede farklı bir İstanbul ile yüzleştiriyor.


İstanbul'u hem yer altı hem de yer üstü zenginliklerini birleştirerek anlatan kitap, yer üstündeki yapıların kadim çağlarda farklı mimari yapıların üzerine kurulu yeni yapılardan ibaret olduğu konusunda okuyucuları bilgilendiriyor.Şu anda yer altında olan ancak yer üstünde de varlıklarını sürdüren yapıların tarihçelerine de yer veren kitap, İstanbul'un görünen ve görünmeyen yapılarını birlikte anlatması bakımından da okura önemli bir İstanbul gezisi yapma imkan sunuyor.

İstanbul'u yer altından keşfetmeye başlayarak, arada bir yer üstüne de çıkarak okumanın keyfini sunan ''Yeraltındaki İstanbul'' adlı kitabın sayfaları arasında bir başka İstanbul işleniyor.Kentin altında asırlardır uyuyan uygarlık kalıntılarına bir güzelleme olarak da nitelendirilebilecek kitapta, ''Büyük Saray'dan arta kalanlar'', ''Mehmet Başdoğan'ın Bulduğu Zifaf Odası'', ''8000 Yıllık Sırlar Ortaya Saçıldı'', ''Bu Liman Alman Tarihçinin En Büyük Rüyasıydı'', ''Bir zamanlar kumsaldı Samatya'', ''Ese Kapısı Mescidi'', ''Nakkaş Halı Mağazası'ndaki Sarnıç'', ''Fener Eskiden Petrion'du'', ''Dünyada Bir Eşi Olmayan Kalyon'', ''Üsküdar ve Sirkeci'de Efsaneler Gerçek Oldu'' bölümleri yer almaktadır

Topbaş kitabın ön sözünü kaleme aldı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kitabın ön sözünde yer alan yazısında, doğu ile batı arasında bir köprü ve kuzey ile güney arasında bir su yolu olan İstanbul ve Boğaziçi'nin bu özelliği ile dünyanın cazibe merkezi olduğunu dikkat çekerek, şu ifadelere yer veriyor:

''İstanbul stratejik önemi ile ve tabii güzellikleri ile olduğu kadar, tarihi ve kültürel değerleri ile de eşsizdir. İmparatorluklar beşiği olan bu kent Roma, Bizans ve Osmanlı'dan günümüze gelen medeniyet birikiminin ve estetik algısının müşahhaslaştığı bir yerdir. İnançların, kültürlerin, toplumların beşiği, evrensel bir müzedir. Yedi tepeli şehrin ziynetleri olan saraylar, kasırlar, camiler, köşkler ve yalılar bu şehrin güzelliğine güzellik katmaktadırlar. Bütün bu eserler adeta büyüleyici güzellikteki panoramik bir resmin asli unsurlarıdır. Bir de bu resme ilk bakışta görünmeyen değerler var tabii. İstanbul'un yer altındaki zenginlikleri de yer üstündekiler kadar etkileyicidir. İstanbul'un yer altı zenginlikleri hiç şüphesiz dünyada başka hiçbir kentle karşılaştırılamayacak ölçüdedir. Binlerce yıllık bir tarihin bugün toprak altında kalan izleri, ayazmalar, sarnıçlar, tüneller, dehlizler... 'Yer altındaki İstanbul' adlı eser, İstanbul'un tüm bu zenginliklerini tanımaya bir davettir. Bir rehber niteliğindeki bu kitap bu İstanbullulara hem geçmişte hem de günümüzde bir İstanbul yolculuğu yaptırmaktadır.''

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ Genel Müdürü Nevzat Bayhan da kitabın sunuş bölümünde şu görüşlere yer verdi:

''İstanbul'un üzerinde meskun olan bizler, çoğu zaman şehrin altında akan giden zamandan ve mekandan bihaberizdir. Üç büyük medeniyete beşiklik etmiş olan İstanbul'un bedeninde taşıdığı izler, bizleri geçmişin koridorlarında gezdirir. Geçmiş ile şimdiki zaman arasında mekik dokuyarak, anı yakalamaya çabalarız. Bu hayret iklimi, İstanbul'u diğer şehirlerden farklı kılan yegane özelliktir. Bu şehir, bu izlerin peşinden yürüyen gezgini, nasibi ve ilmi ölçüsünde tepelerinde dolaştırır; dehlizlerinde ağırlar. 'Yeraltındaki İstanbul', İstanbul'un yüzleri çerçevesinde dikkatlerimizi İstanbul'un altında saklı olan medeniyete doğru çağırıyor. Bu ses, yaşadığımız şehrin farklı bir simasını gün yüzüne çıkarırken, geçmişin esintisini de bugüne taşıyor.''

Toplam 254 sayfadan oluşan ''Yeraltındaki İstanbul'' adlı kitap, Türkçe ve İngilizce olarak basıldı.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı