12 Ocak 2009 Pazartesi

'Gazze Dramı İsrail'in Etnik Narsisizminin Sonucu'

MEHMET GÜNDEM
Yeni Şafak, 12 Ocak 2009

Todays Zaman Ankara Temsilcisi Kerim Balcı; “İsrail'e göre, dünyanın ne dediği önemli değil, Yahudi'nin ne yaptığı önemli. İsrail başta İslam ülkeleri olmak üzere, bütün uluslararası kurumları da itibarsızlaştırıyor. Bu süreçte ayakta durmayı başaran tek ülke Türkiye'dir” diyor

Filistin'de bir halk ölüyor, öldürülüyor ve dünya sessiz. Neden?

Sert bir ifade olacak ama 'dünyanın nazarında Filistinlinin hayatının hiçbir değeri yoktur' da onun için...


İnsan biraz kendi cinsinden güçlü olanı koruyor mu?

Öyle gözüküyor. Sonuca bakıyorlar ve güçlüden yana tavır alıyorlar.


İsrail'in saldırılarının amacı nedir? Hamas'ı yok etmeye mi çalışıyor yoksa bir karara mı zorluyor?

MEDENİYETİN DİBE VURDUĞU AN

Bana, İsrail Hamas'ı meşru bir seçimle iktidara gelmeden önce olduğu üzere intihar saldırıları benzeri terör taktiklerini istimal eden bir örgüt olarak kalmaya zorluyormuş gibi geliyor. Mehmet Bekaroğlu'ndan dinledim, “İsrail dünyaya çaresizlik ve kölelik hissiyatı öğretmeye çalışıyor. Mevcut medeniyetimizin retoriksel de olsa üzerine bina edildiği demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramları anlamsızlaştırıyor, bu medeniyetin aslen bir güç medeniyeti ve güçlü olanın da kendisi olduğunu öğretiyor dünyaya” şeklinde özetleyebileceğim bir yaklaşım. Kayda değer bir fikir.

İsrail'in iç dinamikleri açısından bu müdahalenin anlamı nedir?

Seçimler hesaba katılmıştır. Fakat geçici seçim tartışmalarının yanı sıra bir de kalıcı iç dinamikleri var İsrail'in. Bunlar İsrail'in hemen her dış politika kararında rol oynayan dinamiklerdir. Bunların umumuna 'İsrail'in Kurucu İdeolojisi' diyorum.


Kurucu ideolojiden kastın nedir?

Kastım sosyalist, liberal, sağcı veya dindar versiyonları olan Siyonizm değil. Kurucu İdeoloji adı konmamış bir ortak payda İsrail'de. Nevzat Tarhan “Etnik Narsisizm” kavramını üretti. Seçilmişlik ve vaat edilmişlik kompleksinin ötesinde bir şey. Toplumun genetiğine işlemiş. Dil, bakış, tavır üzerinden devrediliyor. Bunu Kudüs'te Arapların yaşadığı sokaklarda yürüyen on yaşındaki Yahudi çocuğunda bile görürsünüz. Menahem Begin'in dilinde “Dünyanın ne dediği önemli değil, Yahudi'nin ne yaptığı önemli!” şeklinde ifadesini bulmuştu bu.

DIŞ TEHDİT İSRAİL KİMLİĞİNİN PARÇASI

Olmert'in dilinde de “BM'nin ateşkes çağrısını uygulanabilir görmediğim için uygulamıyorum” şeklinde mi?

Evet. Kurucu ideolojisinin ikinci unsuru “dış-tehdit-severlik”. Dış tehdidin varlığı İsrail'i bir arada tutan faktörlerden fakat ben daha ötesi bir şeyden bahsediyorum. Kurucu ideoloji dış tehdidin varlığını ve devamını İsrail'in varlık sebebi olarak kurgulamıştır.

Yani dış tehdit kimliğin parçası…

Sanki tehdit ortadan kalksa ülkenin varlık hakkı kalmayacakmış gibi. Sürekli olarak yakın ve uzak çevresinin medyasını, siyasetini, sokağını tarassut edip tehdit unsurlarını tespit etmeye çalışan başka bir ulus yoktur yeryüzünde. Dünyanın başka hiçbir ülkesi var olma hakkının tanınmasını dayatmaz muhataplarına. Varlığının tanınması yeterlidir. İsrail Hamas'tan kendisini tanımasını değil, var olma hakkını tanımasını istiyor.

Hamas bir terör örgütü mü, yoksa meşru bir hükümet mi?

Geçiş dönemindedir Hamas. İki yıl önce terör örgütüydü. Bunu o zaman yazmamış olsam şimdilerde telaffuz etmek istemezdim. Zalimin zulmü sırasında mazlumun âhını almak anlamsızdır. İntihar saldırıları her halükarda terördür. Hamas seçildiğinden bu yana el-Fetihle bir dizi çatışmaya girmekle birlikte devlet ciddiyeti göstermek için hayli gayret sergiledi.


Seçimle iş başına gelmedi mi?

Seçimle gelmişlikle meşru olmak arasında fark var. Taç giyen baş akıllanır derler, Hamas akıllandığını gösteriyor. Türkiye'nin telkinleri de var bu hususta.

Şu anda devlet ciddiyeti taşımıyor mu?

Hamas'ın ateşkeslere riayette devlet ciddiyeti gösterdiği kanaatindeyim. Bugün gösterdiği direnişi de onurlu, kendini koruma davranışı olarak görüyorum. Zayiatın büyüklüğüne rağmen Hamas teröre başvurmadıysa, militanlarının başvurmasına engel olabiliyorsa devlet ciddiyeti var demektir. Bunu devam ettiren bir Hamas'la, Obama konuşmaya başlarsa şaşırmayın. O zaman İsrail, Güney Beyrut'ta aldığından daha büyük bir yenilgi almış olur.

ARAPLARDA BİRLİKTELİK YOK

İsrail Filistin'i muhtemel bir barış süreci öncesinde bölmek mi istiyor?

Hamas'ın devletleşmesi ve meşruiyet kazanmasından endişe duymuş olabilir ama el-Fetihle bir araya gelmesi ve ortak Filistin yönetiminin işlerlik kazanmasından endişe duyduğunu sanmıyorum. Arap dünyasında birliktelik yoktur ki birlik olsun. Belki Mahmud Abbas'ı rakipsiz bırakma ve Hamas'ı bir daha seçimlere katılmaya kalkışamayacak kadar zayıflatmayı amaçlıyor olabilirler ama bu bile tek başına amaç değildir.


ABD bir barış süreci başlatabilir mi?

Sosyo-politik alemin güç ekseni yeniden Avrupa'ya kaymıştır. Avrupa göz kamaştırıcı bir hızla büyüyor ve kendi kurumlarını oluşturuyor. Avrupa Gürcistan'da Türkiye'nin yardımıyla bir sıcak savaşı durdurdu. Bu tarihte görülmemiş bir şey. Avrupa kendi savaşlarını bile tükenerek ya da dış müdahaleyle bitirirdi. Sarkozy ile Erdoğan'ın hareketliliğinin şahıslara münhasır ve onlarla bitecek bir evre olmadığına inanıyorum. Milletlerin ruhu şaha kalktı mı liderleri de şahlanırlar.

Güvenlik Konseyi ateşkes kararına rağmen neden saldırılar devam ediyor?

ABD'nin çekimser oy kullandığı bir Güvenlik Konseyi kararı yaptırımı olmayan bir karardır. Bu müthiş bir güven sağlıyor İsrail'e. BM kararlarını onlarca defa delmiş bir ülkeye hiçbir yaptırım uygulamamışsanız, niye dinlesin ki BM'yi o ülke. İşte Gazze'de BM'ye bağlı okulları da bombalıyorlar…

TÜRKİYE HENÜZ ROLÜNÜ OYNAMADI

Türkiye'nin oynadığı rol İsrail'i rahatsız ediyor mu?

Hayır. Ama Türkiye'nin oynamayı arzu ettiği rol İsrail'i rahatsız eder. Türkiye çözümün baştan sona adresi olmak istiyor. İsrail ise son sözü ABD'nin söylemediği hiçbir masaya oturmak istemez. Gazze kıyımı döneminde Türkiye henüz istediği rolü oynamış değil.

Ateşkes çabalarının Mısır üzerinden yürütülmesinin sebebi nedir?

Bu Fransa'nın tercihi oldu. Mısır, İsrail'le 1979'da yaptığı Camp David Anlaşmaları'ndan bu yana İsrail'i üzecek hiçbir işe kalkışmadı. Mısır'ın ekonomik açıdan ABD angajmanı Türkiye'nin çok ötesindedir. Bu da İsrail'in Mısır'a güvenmesini açıklayan bir başka etken.

Türkiye kadar gayret gösteren yok. Türkiye'nin planı ile Sarkozy-Mübarek planı arasında ne fark var?

Ortada plandan ziyade bir prensipler yumağı var. Sarkozy-Mübarek belgesi Hamas'ın silahsızlandırılması, sınır kontrolünün uluslararası bir güce bırakılmasını içeriyor. Ama farkındaysanız işgale atıfta bulunmuyor, İsrail'e yükümlülük getirmiyor. Türkiye'nin planı, daha baştan nihai çözüme atıfta bulunması ve Arap ülkelerini çözümün parçası haline getirmesi açısından önemli.

ARAPLAR ANADOLU'YU KEŞFEDİYOR

Türkiye'nin rolünden Arap liderlerinin rahatsız olduğu söyleniyor…

Eskiden Türkiye'nin neo-Osmanlıcı olduğu gibi söylemler kullanıldığı olurdu. Yine Mısır, Türkiye'nin Ortadoğu'da boy göstermesinden hoşlanmazdı. Ama şimdi görüyorum ki net bir güven var Türkiye'ye karşı.

Türkiye'nin Arapların veya İslam ülkelerinin liderliğine oynadığı da bir tez olarak işleniyor…

Erdoğan'ın böyle bir emelinin olduğu Arap tabanında 'ümitle' zikredilen bir mesele. Halk böyle bir şey görmek istiyor.

Erdoğan'ın sert söylemi İsrail'de nasıl karşılandı?

Bunun İsrail'i sadece rahatsız etmediğini, aynı zamanda şoke ettiğini söyleyebilirim.

Peki Arap dünyasında?

Başbakanımızla birlikte gezen bir bürokrattan dinlemiştim; “Arapların bir gözünde minnet, bir gözünde hiddet vardı. Biriyle bize, biriyle kendi liderlerine bakıyorlardı.” Arap liderlerin sessizliğiyle Erdoğan'ın tabiri caizse kükremesini birbirinden bağımsız görmemeliyiz. Bir taraftan Arapların sessizliğine kızdığından daha yüksek sesle bağırıyor, diğer yandan Araplar sustuğu için sesi daha yüksek duyuluyor.

İsrail'i daha önce devlet terörü yapmakla suçlamıştı.

Evet, Şeyh Ahmet Yasin cinayetini bütün Araplar kınadıkları için Başbakan'ın İsrail'i “devlet terörü” ile suçlaması şimdi olduğu kadar gürültü koparmamıştı. Bu defa Başbakan ağır konuşuyor ancak hukuki anlamda itham edecek hiçbir ifade kullanmıyor. Bu açıdan Başbakan'ın İsrail'e değil Türk ve İslam ülkelerinin tabanlarına hitap ettiği söylenebilir. Erdoğan döneminde biz Arap coğrafyasını yeniden keşfettiğimiz gibi Araplar da Anadolu'yu yeniden keşfettiler.

Arap alemi Hamas'ı niye yalnız bırakıyor?

Burada yalnız bırakılan Hamas'tan öte bütün bir Filistin halkıdır. Aksini düşünmek Filistin Davası'nın önce Gazze'ye, Gazze'nin de Hamas'a indirgenmesi olur. Bugün Filistin'in problemi abluka, katliam, aşağılanma, evlerin yıkılması ve açlık değildir. Filistin'in gerçek problemi işgaldir. Diğerleri işgalin gayr-i meşru evlatlarıdır. Batı Şeria da, Doğu Kudüs de işgal altındadır ve bağımsızlıktan uzaklık noktasında Ramallah'lı bir el-Fetih üyesiyle Gazze'de yaşam savaşı veren bir Hamas'lı arasında fark yoktur.

Hamas'ın bazı Arap rejimleri tarafından tehdit olarak görülmesi de yaşanan büyük darama ilgisizliği besliyor değil mi?

Doğrudur, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan rejimleri Hamas'ın yaydığı enerjiden beslenen İhvan-ı Müslimin Hareketinden korkarlar. Daha yenilerde İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, özel görüşmelerinde Arap liderlerinin kendilerinden Hamas'ı bitirmelerini istediğini açıkladı. İsrail'in özel görüşme yaptığı iki Arap lideri vardır; Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah. Bu iki ülke sadece Hamas'tan değil, Filistin kaynaklı her türlü hareketten endişe ederler.

.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı