8 Ocak 2007 Pazartesi

AB'nin Türkiye ile İlişkilerinde Kant'ı Aramak

Yazar: Senem Aydın Düzgit, Center for European Studies-Free University of Brussels
Destekleyenler:
Hakan Altınay, Open Society Inst.
Seyla Benhabib, Yale Univ.
Cem Özdemir, Avrupa Parlamentosu
Jean-Francois Leguil-Bayart, Ceri-Sciences Po


TESEV Yayınları, Dış Politika Programı

Bizler Avrupa Birliği üyeliğinin, hem Türkiye’nin, hem AB’nin ve hem de küresel toplumun çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyoruz. Ancak Avrupa Birliği’nin, Türkiye’yle olan ilişkilerinde eşit muamele ilkeleri doğrultusunda hareket etmemesinden derin kaygı duyuyoruz. Bizler Türkiye’nin AB üyeliğine hazır olduğunu iddia etmiyoruz; ve başta demokratik yönetişim alanında olmak üzere, üyeliğe hazır hale gelebilmesi için Türkiye’nin yapması gereken birçok reform olduğunun da farkındayız. Ancak Türkiye’ye karşı artarak sürdürülen ayrımcı uygulamaların, Avrupa kavramının üzerinde şekillendiği Aydınlanma ilkelerine aykırı olduğunu ve Kantçı ideallerle yönetilen bir Avrupa’nın oluşumunu tehlikeye attığını düşünüyoruz. Bu bakış açısı, 1997 Lüksemburg Zirvesi’ni takip eden süreçte söz konusu endişelere yol açan temel olayların saptanmasını gerektiriyor. Bu raporun temel amacı, AB’nin, hakkaniyet ve eşit muamele konularında kendi resmi açıklamalarına ne ölçüde bağlı kaldığını ve Kantçı ideallerin ihlal edildiği yönündeki iddiaların doğru olup olmadığını tespit etmektir. Bu rapor iki ayrı noktaya odaklanmaktadır. Birinci nokta, AB’nin Türkiye’yle ilgili politikalarında açıkça görülen ‘çifte standartla’ ilgilidir1. Bu çifte standardı, AB’nin Türkiye’ye ve diğer aday ülkelere karşı tutumunu karşılaştırarak ortaya koyacağız. AB’nin üye ve aday ülkelerle ilişkilerinde, özellikle de insan hakları ve azınlıkların korunması konularında, açıkça ayrımcılık yaptığı artık yaygın kabul görmektedir; raporda bu ayrımcılığın belirgin örneklerini de tartışacağız.2 Raporun ikinci odak noktası ise, AB’nin Türkiye’ye verdiği sözleri tutmadığı ya da ilgili meseleler üzerine yapılan tartışmalarda konuyu ‘sistematik olarak çarpıttığı’ durumlarla ilgilidir. Bugün AB’nin, ayrım çizgilerinin olmadığı ve ‘başkasına, sana davranılacağı gibi davran’ anlayışının hakim olduğu bir Avrupa tahayyül eden Kantçı idealden nasıl saptığını göstermek için bu görevin yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.


Giriş
Avrupa Birliği’nin genişlemesiyle ilgili gündemin belki de en tartışmalı konusu Türkiye’nin Birlik’e katılımı konusudur. 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB, Türkiye’ye ‘diğer aday ülkelere uygulanan kriterler temelinde Birlik’e dahil olması beklenen aday ülke’ statüsü verdi.3 O tarihten itibaren Türkiye, katılım müzakelerinin açılabilmesi için gerekli olan Kopenhag siyasi kriterlerine uyum yolunda demokratik reformları gerçekleştirmek için çaba sarfetmiştir. Aynı dönemde Avrupa Birliği ise 10 ülkeyi kapsayan doğu genişlemesini tamamlamış, Avrupa Anayasası önerisinin Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumlarda reddedilmesiyle kriz yaşamış, Hırvatistan’la üyelik müzakerelerine başlamış ve genişleme sürecinin diğer Batı Balkan ülkelerini de kapsayacak şekilde ilerleyeceği yönünde uzun vadeli taahhütte bulunmuştur. Bu dönemde genişleme sürecinin kültürel, toplumsal, coğrafi ve jeopolitik sonuçları üzerine yürütülen yoğun tartışmalar, dikkatleri AB’nin Türkiye’yle ilişkilerini zeminlendirdiği normatif ve siyasi düzlemlere çekmiştir. Resmi söylem düzeyinde, AB bu ilişkileri ‘hakkaniyet’ ve ‘eşit muamele’ ilkeleri çerçevesinde düzenlemektedir. 1999 Helsinki Zirvesi, AB resmi söyleminin Türkiye’ye yönelik eşit muamele ilkesinin altını çizdiği ilk olmasa da en çok bilinen örneğidir. Ekonomik ve siyasi standartları yakalayamadığı gerekçesiyle Türkiye’nin ilk iki genişleme dalgasının dışında tutulmasına karar verildiği 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde dahi, ‘Türkiye’nin başvuru sahibi diğer ülkelere uygulanan kriterler temelinde değerlendirileceği’ belirtilmişti.4 Benzer şekilde, AB’nin genişlemeden sorumlu eski komiseri Gunter Verheugen de, Avrupa’nın, Türkiye’ye yönelik olarak diğer yeni üye ülkelere uyguladığı ‘yöntem ve standartların, kriter ve kuralların aynılarını’ uygulaması gerektiğini, ‘Türkiye için daha yüksek ya da daha alçak standartların olmaması’ ve ‘çifte standart uygulanmaması’ gerektiğini ifade etmişti.5

Bizler Avrupa Birliği üyeliğinin, hem Türkiye’nin, hem AB’nin ve hem de küresel toplumun çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyoruz. Ancak Avrupa Birliği’nin, Türkiye’yle olan ilişkilerinde eşit muamele ilkeleri doğrultusunda hareket etmemesinden derin kaygı duyuyoruz. Bizler Türkiye’nin AB üyeliğine hazır olduğunu iddia etmiyoruz; ve başta demokratik yönetişim alanında olmak üzere, üyeliğe hazır hale gelebilmesi için Türkiye’nin yapması gereken birçok reform olduğunun da farkındayız. Ancak Türkiye’ye karşı artarak sürdürülen ayrımcı uygulamaların, Avrupa kavramının üzerinde şekillendiği Aydınlanma ilkelerine aykırı olduğunu ve Kantçı ideallerle yönetilen bir Avrupa’nın oluşumunu tehlikeye attığını düşünüyoruz. Bu bakış açısı, 1997 Lüksemburg zirvesini takip eden süreçte söz konusu endişelere yol açan temel olayların saptanmasını gerektiriyor. Bu raporun temel amacı, AB’nin, hakkaniyet ve eşit muamele konularında kendi resmi açıklamalarına ne ölçüde bağlı kaldığını ve Kantçı ideallerin ihlal edildiği yönündeki iddiaların doğru olup olmadığını tespit etmektir. Bu rapor iki ayrı noktaya odaklanmaktadır. Birinci nokta, AB’nin Türkiye’yle ilgili politikalarında açıkça görülen ‘çifte standartla’ ilgilidir6. Bu çifte standardı, AB’nin Türkiye’ye ve diğer aday ülkelere karşı tutumunu karşılaştırarak ortaya koyacağız. AB’nin üye ve aday ülkelerle ilişkilerinde, özellikle de insan hakları ve azınlıkların korunması konularında, açıkça ayrımcılık yaptığı artık yaygın kabul görmektedir; raporda bu ayrımcılığın belirgin örneklerini de tartışacağız.7 Raporun ikinci odak noktası ise, AB’nin Türkiye’ye verdiği sözleri tutmadığı ya da ilgili meseleler üzerine yapılan tartışmalarda konuyu ‘sistematik olarak çarpıttığı’ durumlarla ilgilidir. Bugün AB’nin, ayrım çizgilerinin olmadığı ve ‘başkasına, sana davranılacağı gibi davran’ anlayışının hakim olduğu bir Avrupa tahayyül eden Kantçı idealden nasıl saptığını göstermek için bu görevin yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Rapor, başlıca sekiz durumda Kantçı ideallerin nasıl ihlal edildiğini gösterecektir. Sözkonusu durumlar şunlardır: müzakere çerçevesinde yapılan ayrımcılık, AB’nin Türkiye’nin üyeliğine dair ayrımcı söylemleri, Birlik’in hazmetme kapasitesine dair tartışmalar, Birlik’in Kıbrıs sorununa ilişkin tavrı, Kopenhag siyasi kriterleri bağlamında uygulanan çifte standart, AB’nin insanlığa karşı suç işlemiş olmakla suçlanan iki kişiye (Öcalan ve Gotovina) farklı yaklaşımı, Birlik’in Türkiye’deki zina tartışmalarına yaklaşımı, ve Türkiye’ye uygulanan vize rejimi.
...

Sonuç
Yukarıdaki bölümlerde sunulan örnekler, Türkiye ile konularda Avrupa’nın kendi Kantçı ideallerini ihlal ettiğini açıkça tasvir etmektedir. Bu davranış, ilişkilerin üzerinde kurulacağı adil ve etik öncüller ile tezat oluşturmakta ve AB çatısı altında herhangi bir ‘kozmopolit varoluş’ imkanını engellemektedir. Bu ihlaller, Türkiye’de AB’ye karşı artarak duyulan gücenme ve kızgınlık hislerini de körüklemektedir. Ülke çapında yürütülen bir çalışmaya göre, Türkiye halkının % 61.8’i, diğer aday ülkeler için öne sürmediği şartları Türkiye’ye dayattığı için AB’nin Türkiye’ye karşı çifte standart uyguladığını düşünmektedir. Yine aynı çalışmaya göre Türk halkının % 49.7’si, tüm koşulları sağlasa dahi Türkiye’nin Birlik’e tam üye olabileceğini düşünmemektedir.85 Geniş çevrelerce sahip olunan bu görüşler yalnızca katılım müzakereleri sürecini engelleyecek derecede güçlü bir potansiyele sahip olmakla kalmamakta, aynı zamanda son yıllarda Türkiye’deki demokratik dönüşümdeki etkisinin çok önemli olduğu kanıtlanan AB koşullarının güvenilirliğini zayıflatarak, genişleme politikasının başarısını da ciddi şekilde tehlikeye sokmaktadır.

Söylemsel düzeyde, ‘eşit muamele’ üzerine sarf edilen retoriğin, şimdiye kadar Avrupalı liderlerin pek çoğu tarafından tercih edilen popülist tartışma stratejileri yerine, bilgili, dengeli ve mantıklı fikir alışverişleri ile desteklenmesi gerekmektedir. Eylem düzeyinde ise, Türkiye üzerine verilen kararların ‘evrensel’ ve ‘yansız’ olması gerekmektedir. ‘Evrensellik’ kaidesi AB’nin Türkiye’ye özel bir vaka olarak değil, tam üyelik statüsü için başvuran ülkelerden biri olarak davranmasını, ‘yansızlık’ kaidesi ise AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğine olan mesafesi ile diğer aday ülkelerin tam üyeliğine olan mesafesini eşit tutmasını gerektirmektedir.86 İlişkilerin üzerine kurulacağı bu temeller olmadan, hem bir ülkenin demokratik geleceği hem de genişleyen bir uluslararası kurumun güvenilirliği ve dönüştürücü gücü tehlikede olmaya devam edecektir.

Bugüne kadar yaşanan uygulamalara dair sicil pek ümit verici olmasa da, henüz herşey kaybedilmiş değildir. Türkiye şu anda katılım müzakereleri yürüten bir ülke konumundadır ve AB üyeliği için verilen desteğin azalmasına rağmen Türk halkının büyük bir çoğunluğu geleceğini hala Avrupa Birliği’nde görmektedir. İki taraf için de zorluklar bellidir. Türkiye AB müktesebatına uyum çabalarını hızlandırırken aynı zamanda siyasi reformların canlılığını da sürdürmelidir. AB’yi de iki boyutlu bir görev beklemektedir. Ülkeyi katılıma hazırlamanın yanı sıra, ‘hakkaniyetin’ iki taraf arasındaki ilişkilerin altında yatan normatif temel olduğu mesajı da açıkça verilmelidir. Ancak, Türkiye’deki reformcuların elini önemli ölçüde güçlendirerek dengeyi onların lehine çevirmek ve genişleme politikalarının başarısını sağlamak için bunun hem söylem hem de eylem alanını kapsaması gerekmektedir. Bu sadece Türkiye için değil, tüm dünya politikası için büyük önem arz etmektedir. Son derece tehlikeli 11 Eylül sonrası dünyamızın, uluslararası ilişkileri dünya idaresinin demokratik alanı olarak yeniden şekillendirecek güvenilir bir Avrupa Birliği’ne her zamankinden çok ihtiyacı vardır.

Çalışmanın Tamamı İçin:
Türkçe:
http://www.tesev.org.tr/etkinlik/AB_Turkiye_ile_Iliskilerinde_Kanti_aramak.pdf
İngilizce:
http://www.tesev.org.tr/etkinlik/seeking_kant_TR_EU_Relations.pdf
.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı