22 Ağustos 2012 Çarşamba

Son Dönem Osmanlı Düşüncesi ve Pozitivizmin İnşası

Yakup Kahraman, Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 4, Sayı: 18, Yaz 2011

Son dönem Osmanlı düşüncesi, Osmanlı düşünce geleneği açısından dönüm noktasıdır. Avrupa’daki felsefi akımların etkisi altında kalan bu düşünce geleneği Modern Türk düşüncesinin kökenlerini oluşturur. Bu düşünce geleneğinin günümüz için önemli yönlerinden biri, Modern Türk düşüncesinin paradigması olan pozitivist anlayışın gelişim sürecini oluşturmasıdır. Aydınlanma ve bilimci yaklaşımın sonucu ortaya çıkan pozitivist bilinç, son dönem Osmanlı düşüncesinin Modern Türkiye’ye bıraktığı en etkin düşünce mirasıdır.

I- Aydınlanma Düşüncesinin Son Dönem Osmanlı Düşüncesine Girişi ve Gelişimi

Düşünce geleneğimizin değişim süreçleri dikkate alındığında son dönem Osmanlı düşüncesi ve bu düşünce geleneğindeki modernleşme gayretlerinin Modern Türk düşüncesinin kökenlerinin oluşum süreci olarak değerlendirilebileceğini söyleyebiliriz. Bu modernleşme çabası cumhuriyet döneminde olduğu kadar radikal bir tavır la başlamamış, Tanzimat döneminde entelektüel camia Avrupa’daki değişimlere hayran olmakla birlikte kendi değerlerine bağlı kalabilmiş, meşrutiyetle birlikte dengeli bir tutum izlemeye çalışarak her iki kültürü bağdaştırmaya çalışmıştır. Meşrutiyetin sonlarına doğru ise çoğu entelektüel Avrupa tarafında kendi kimliğini ve düşüncelerini izaha başlamıştır. Bu dönemlerde yapılan felsefi çalışmalarda çeşitli akımların olduğu belirtilmiş olsa da bu çalışmaları yapan düşünürler aydınlanma ve bilimci bir yaklaşımla düşüncelerini temellendirmişlerdir. Kaba materyalizm, pozitivizm, evrimcilik, spiritüalizm akımlarının yüzeysel olarak işlendiği bu dönemin temsilcileri imancı bir yaklaşımla akla ve bilimin verilerine sarılmışlardır. Bu iki otorite kaynağını asla sorgulamamış bunlara dayanarak düşüncelerine temel aramışlardır. O halde diyebiliriz ki son dönem Osmanlı düşüncesi bu iki yaklaşımın, dolayısıyla pozitivist paradigmanın oluşum dönemidir. Pozitivist anlayış, geleneğin getirmiş olduğu her türlü değere kuşku ile bakar ve bu değerleri aklın otoritesine sunarak değerlendirir. Pozitivizm’in oluşumunda aklı ön plana çıkaran aydınlanmanın önemli bir etkisi bulunmaktadır. Özellikle Osmanlı düşüncesini etkileyen Fransız aydınlanması, kışkırtıcı, inkarcı ve kendisine büyük güveni olduğu için dogmatik ve bağnazdır. Bu anlayışa göre, doğa bilimlerinde başarısı ispatlanmış olan aklın yönü doğaya, bilime olduğu kadar artık, insana, kültürel değerlere de çevrilmelidir. Bu yaklaşım tarzı Avrupa düşüncesinde olduğu kadar Tanzimat dönemi düşünürlerinde önemli bir etki meydana getirmiştir

Tanzimat döneminde kendi değerlerine bağlı olarak görünen aydınlarımız Avrupa’daki Fransız aydınlanmasına karşı büyük ilgi göstermişler ve bu yaklaşım tarzının aklı ön plana çıkaran ve geleneği sorgulayarak yerine aklı otorite olarak kabul eden anlayışını benimsemişlerdir. Bu dönemde Fransız aydınlanmasıyla ilgili çeviriler yapılmış, fakat bu çevirilerin içeriğini çeviri yapan kişiler tam olarak anlamamışlardır. Bunun en önemli sebebi Osmanlı düşüncesinin batı tarzı felsefi yapılanma hakkındaki birikiminin azlığıdır. Bu birikim, son dönem Osmanlı düşüncesinin tamamında bile derinlemesine nüfuz edilebilmekten uzak kalmıştır. Öncelikle Avrupa’daki filozof’un Osmanlı düşüncesinde tam karşılığı yoktur. Bu dönemde Avrupa’daki filozof anlayışı, her türlü otoriteden bağımsız düşünebilen fikir adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fikir adamları herhangi bir “izm” temelinde sistematik bir felsefe oluşturabilen kişilerdir. Tanzimat döneminde bu düşünürlerin eserlerini çevirenler ise bürokrat kimlikli kişilerdir ve yaptıkları çalışmalarda pratik kaygılar ön plandadır. Bu kaygının temeli ülkenin kurtuluşu için gerekli düşünsel alt yapının ne olabileceğidir. Dolayısıyla herhangi bir felsefi birikimleri olmadan felsefi içerikli yapıtları çeviren ve tanıtan bu düşünürler, tam olarak yaptıkları çalışmaların ne demek istediğini bilmekten uzaktırlar. Bundan dolayı İslam’la, pozitivizmi, materyalizmi hatta evrimciliği birbirini tamamlayan unsur olarak görmüşler ve aydınlanmanın etkisiyle İslam dininin bir akıl dini olduğu bilincini geliştirmeye çalışmışlardır. Hâlbuki Fransız aydınlanmasının etkin yüzü olan akıl anlayışında her türlü otoriteden özelliklede din otoritesinden bağımsız bir yapı söz konusudur.

Şinasi, Tanzimat döneminde aydınlanma ile ilgili fikirler geliştiren ilk düşünürlerden biridir. Ona göre artık yeni bir medeniyete girilmiştir ve bu medeniyetin kökeni Avrupa’nın mucizesi olan akıl ve kanundur. Şinasi akıl çağında yaşadığımızı ve bu dönemin insanını da rasyonel olduğunu belirtmekte ve İslamiyet’le de aklı bağdaştırmaya çalışmaktadır. Ona göre İslam medeniyetinin esası da akıldır.(Ülken,2010:66) Böylelikle içerisinde bulunduğu değerlerle Avrupa’nın değerlerini birleştirme çabası sergilemektedir. Aydınlanma düşüncesinin bir uzantısı olarak ortaya çıkan bu görüşün devamında O, Avrupa kültürünün benimsenmesi gereken yönünün insanlığa ait olan hürriyet anlayışı ile Avrupa’da gelişen yeni bilimler ve bu bilimlerin pratik faydaları olduğunu belirtir.(Birand,1998:34) Yine bu dönemde felsefi çevirilerle dikkat çeken Münif paşa Türkiye’de bilinçli ve kapsamlı bir çalışmanın temellerini atmıştır ve muhaverat-ı hikemiyyede voltaire, Fenelon ve Fontenelleden yaptığı çeviriler, Türk düşünce tarihi açısından oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir.(Demir,1999:39) Fransız aydınlanmasının öncülerine ait olması bakımından bu çeviriler önemlidir. Yayınladığı mecmuai fünun dergisinde ise aydınlanma ile ilgili fikirlere yer vermeye çalışmış ve batı medeniyetinin yenilikleri hakkında Osmanlı dünyasına yenilikleri bildirmeye gayret etmiştir. Tanzimat dönemindeki felsefi çalışmalar tercüme faaliyetleri ve batıdaki bazı düşünürlerin görüşlerinin tanıtımıyla sınırlı kalmıştır. Bu dönemin en önemli yönü ise düşünce yönümüzün belirlenmesidir. Bu yön ise aydınlanma düşüncesinin benimsenmesidir. Bu yön o kadar etkili olmuştur ki cumhuriyet dönemindeki paradigmanın temeli olmuş, bu paradigmanın savunucuları olan düşünürlerimiz ise “Türk Aydınlanması” kavramını literatüre yerleştirmeye çalışmışlardır.

II- Bilimci Yaklaşımın Osmanlı Düşüncesinde Etkin Duruma Gelişi
Meşrutiyet döneminde Avrupa’daki felsefi çalışmaların niteliği hakkında daha geniş bilgi edinildiği söylenilebilir. Yapılan çalışmalar çeviri ve tanıtımın ötesinde telif eser düzeyine ulaşmıştır...

...


Sonuç 
Osmanlı modernleşmesi, yüzü batıya dönük ama kendi köklerine de bağlı kalmayı  deneyen entelektüel teşebbüsü ifade etmektedir. Bu düşünce geleneğindeki inteljensiya Avrupa’nın ilerleyişine hayran kalmış ve ilerlemenin temelinde entelektüel çabanın olduğu  inancıyla Avrupa’daki felsefi hareketlere sarılmıştır. bu pratik kaygının temelinde  şüphesiz  terakki(ilerleme) anlayışının çok büyük etkisi vardır. Aynı dönem de Avrupa’daki pozitivist  söylemin içeriğini doldurduğu bu kavramın sihirli gücüne inanılmış ve son dönem Osmanlı  düşüncesinde sıfat olarak en gelenekçiden en modernist entelektüele kadar bu anlayışın etkisi  altında çalışmalar yapılmıştır. Sonuç olarak bu dönem pozitivist bilincin kültürel yaşamımızın  her boyutunda hazır bulduğumuz bir paradigma olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Diyebiliriz ki Osmanlı düşüncesinin cumhuriyet  döneminde bu bilinç daha radikal bir şekilde düşünce hayatının her boyutuna nüfuz etmiştir.   

Birey dünyaya geldiği andan itibaren bir bilinç içerisine doğar ve bu bilinç onun  düşünce ufkuna hakim olur. Kişinin bu bilinci bir tarafa bırakıp farklı pencereden bakabileceği  yanılgı gibi görünmektedir. Çünkü bilince tepki oluşturma teşebbüsü bile o bilincin bir ürünü  olarak ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı pozitivist bilincin hakim olduğu Türk düşüncesi ve  onun etkileriyle oluşan entelektüel ve sosyal hayat içerisindeki birey bu etkinin altında  şekillenmiştir diyebiliriz.



Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı