Fatma ACUN
Yakın dönem tarihi, geçmiş dönem tarihinden belirgin farklı özelliklere sahip bir çalışma sahasıdır. Bunun farkında olan tarihçiler, ya dönemden tamamen uzak durarak işi diğer sosyal bilimlere (siyaset bilimleri, sosyoloji, ekonomi vs.) bırakmakta, yada geçmiş dönemlerin çalışma metotlarını yakın döneme uygulamakta, bu durumda da yetersiz kalmaktadır. Günümüz tarihçiliğindeki "bugün için tarih yazma" pragmatik amacını göz önüne alırsak, tarihçilerin tavırlarını değiştirme gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkar. Bu makale, tarihi düşünce ve çalışma disiplininin, yakın dönem dünyasına uygulanıp uygulanamayacağı sorusuna cevap aramaktadır. Konu karşılaştırma yoluyla ele alınmış, geçmiş ve yakın dönem tarihi arasındaki farklar yakın dönem tarihçisi, olayları ve kaynakları, ve inceleme metodu bağlamlarında tartışılmıştır. Bu suretle bir yandan, yakın dönem tarihinin, geçmiş tarihten farklı olarak, nitelikleri daha belirgin hale gelirken, diğer yandan, yakın dönemin diğer sahalardan farkı ortaya çıkmıştır. Beliren bir başka nokta da, yakın dönem tarihinin geçici niteliğidir. Bütün bu nitelikler ve farklılıklar, yakın dönemi kendi başına bir çalışma sahası yapmaktadır, fakat bu arada, yakın dönemi çalışmak için diğer sosyal bilimler ile işbirliği gereği hasıl olmuştur. Yakın dönemin kendine has sınırlamaları ile birlikte disiplinler arası bir metotla çalışılabileceği sonucuna varılmıştır.
Yabancı dillerden yapılan tercümeler hariç tutulursa, Türkiye'de tarih metodolojisi konusunda çalışmalar maalesef az sayıdadır. Yakın dönem tarihi söz konusu olduğunda ise bunun yokluğa dönüştüğünü söylemek abartılı olmayacaktır. İşte bu makale, bu eksikliği gidermek ve yakın dönem tarihi çalışacak olanlara bir başlangıç noktası sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır.[1] Ayrıca ümit ediyoruz ki, makale yakın dönem tarihinin nasıl yazıldığı konusunda bilgi vermek suretiyle, bu dönem tarihi okuyucularının, okudukları eserleri eleştirel gözle değerlendirmelerine yardımcı olacaktır.
Tarih metodolojisinin zaman içinde gelişme ve olgunlaşması bir kaç evrede ele alınabilir. 19. yüzyıla kadar olan ilk evrede, tarih bir olaylar dizisi olarak görülmüş ve geçmişte neler olduğunun bilinmesi ve bunların gelecek nesillere aktarılması, tarihle uğraşmanın asıl amacını oluşturmuştu. 19. yüzyılla birlikte başlayan ikinci evrede, tarihçiler, tarihi olgularla çalışmayı genellikle doyurucu bulmuş ancak, olgular üzerine sorular sorma ve bunlara cevap aramanın gereksiz hatta kötü bir şey olduğunu düşünmüşlerdi. "Tarihteki anlam"ın, tarihte saklı ve kendiliğinden belli olduğuna inanıyor ve bir tarih felsefesine sahip olma gereğini kabul etmiyorlardı. Tarihte olguların başı çekmesine ilk meydan okuma bu yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşti ve 20. yüzyıla gelindiğinde, "tarihteki anlam"ın, tarih felsefesi yoluyla kavranılabileceğine inanan bir kısım tarihçiler, tarih ve tarihçinin yaptığı işi temelinden sorgulamaya başladılar. Bu üçüncü ve sonuncu evrede, tarihin ne olduğu, tarihçi ve olguları tartışıldıkça tarihin değişik tanımları yapıldı. Bunlardan en yaygın kabul gören E.H. Carr'ın tanımına göre tarih, "tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalogdur".[2] Bu tanıma baktığımızda şu üç unsurun öne çıktığını görüyoruz: 1- Tarihi yazan kişi, yani tarihçi; 2- Tarihin konusu olan olay ve olgular ve bunların kaydedildiği kaynaklar; 3- Tarihçinin olguları (verileri) sorgulamada kullandığı metotlar. Bu çalışma da, bu üç unsur etrafında yapılandırılmıştır.
Makalenin bundan sonraki kısmında bu unsurlardan her biri yakın dönem tarihi açısından ele alınmaktadır. Bu yapılırken, büyük ölçüde yakın dönem tarihi "hakiki" tarih ile karşılaştırılmakta, farklılıkları teşhis etme yoluyla yakın dönem tarihi, tarihçisi, olayları ve kaynaklarının ayırıcı özellikleri daha net olarak ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Yakın dönem incelenirken kullanılan metotlara ve bu çerçevede de, bu dönem tarihinin diğer disiplinlerle olan ilişkisine yer verilmektedir. Tarihin diğer sosyal bilimlerle örtüşmesinin en yoğun ve geniş şekilde yakın dönemde gerçekleştiği göz önünde bulundurularak, tarihin kapsadığı alan belirlenmeye çalışılmaktadır. Sonuç kısmında ise yakın dönem tarihinin, tarihin bir türü olarak ne dereceye kadar ve ne şekilde çalışılabileceği hakkında bir değerlendirme yapılmaktadır.
Tabii burada ilk önce ele alınacak temel soru "yakın dönem tarihi deyince ne anlıyoruz?" olacaktır.
YAKIN DÖNEM TARİHİNİN TANIMI
Bu kısımda, yakın dönem tarihinin hangi zaman kesiti ile ilgilendiğini ve bu dönemi diğer dönemlerden ve çalışma sahalarından, özellikle de hakiki tarih[3]3 ve siyaset bilimlerinden, ayıran özelliklerin neler olduğunu tartışılarak, yakın dönem tarihinin kullanılabilir bir tanımı geliştirilmeye çalışacaktır.
Yakın zamanın, şimdiki ve geçmiş zamandan farklı olarak, ne zaman başladığını ve ne zaman bittiğini kesin olarak belirleyebilir miyiz? Bu biraz tartışmalı görünüyor. Yaşlı insanların hatıraları 1930'lu yıllara kadar uzanabilir, fakat üniversitede okuyan bir öğrenci için, II. Dünya Savaşı, kitaplardan öğrendiği tarihtir. Bazı tarihçiler 19. yüzyılın bile tarih adını alamayacak kadar bizden uzak olmadığını söylerken, çağdaş dünya ile ilgilenenler, her çalışmanın yaşadığımız güne kadar uzanması gerektiği görüşündedirler. Bu fikir ayrılıkları, tanımlarda kullanılan farklı kriterlerden doğmaktadır. Örneğin G. Barraclough, yakın dönemi, yeni problemler açısından görür ve günümüz dünyasındaki problemlerin ilk kez ortaya çıktığı zamanda,1890'larda, başlatır.[4] Buna karşın, konuya uygarlıklar açısından yaklaşan F. Braudel'in yakın değil, şimdiki zamanı çok geniştir. Ona göre: "Şimdiki zamanı, kendi hayatımızın ölçeğinde, şu çok ince, önemsiz gündelik zaman dilimleri halinde yargılamayalım. Uygarlıklar ve hatta tüm ortaklaşa inşalar ölçeğinde, onları anlamak ve kavramak için başka ölçüler kullanmak gerekir. Bugünün uygarlığının şimdiki zamanı, şafağı 18. yüzyılda ortaya çıkan ve gecesi henüz yakın olmayan şu muazzam zaman kitlesidir. Dünya 1750'lere doğru çok sayıda uygarlığı ile birlikte bir dizi alt üst oluşun, zincirleme felaketlerin zincirleme felaketlerin (bunlara sadece Batı uygarlığı maruz kalmamıştır) içine girmiştir. Bugün hala bu sürecin içindeyiz"[5]. Braudel in sosyal tarih anlayışının en belirgin özelliklerinden birinin, olayları uzun dönemde incelemek olduğu düşünülürse, iki yüz elli yılı kapsayan şimdiki zaman tanımını yadırgamamak gerekir. Bu tanım aslında, hemen yukarıda verdiğimiz Barraclough'un tanımıyla örtüşmektedir. Bir başka, daha alışılmış tanım ise yakın dönemi tarihçinin yaşadığı dönem olarak belirler.
...
YAKIN DÖNEM TARİHİNİ İNCELEME METOTLARI
19. yüzyılda yaşadığı altın çağdan sonra tarih 20. yüzyılda gerileme dönemine girmişti. Bunun asıl nedeni,19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında Avrupa toplumunun baştan aşağı değişmesi idi: endüstrileşme bütün Avrupa kıtasına yayıldı. Endüstrileşme bilimsel keşiflere bağlı olduğu için tabii bilimler destek kazandı. Sosyoloji, ekonomi, psikoloji gibi, endüstri toplumunun problemleri ile ilgili sahalara giderek artan ilgi doğdu. Tarih artık, sosyal dünyanın yapısını ve gelişmesini belirleyen güçlerin araştırılmasıyla ilgilenen tek bilim olmaktan çıktı. I. Dünya Savaşı ile dünyanın merkezi Avrupa'dan Amerika'ya kaymış, hemen ardından gelen II. Dünya Savaşı ise insanlığın yeryüzündeki varlığını tehlikeye düşürmüştü. Yarın veya öbür gün birisi düğmeye basabilir (atom bombası kastediliyor), bütün insanlığı yok edebilirdi. Bütün bu sarsıcı değişmeler tarihçiye, hızla gelişen olayları tarihi bir kontekste koyma işini yükledi.[38] Tarihçi bu yükün altından,19. yüzyılın metotlarını kullanarak kalkamazdı, değişmeliydi, açılmalıydı. Tarihin diğer sosyal bilimlere açılması, istatistik metotlarını kullanması ve son olarak da bilgisayardan faydalanması değişme yönünde gösterilen çabalardan oldu.[39]
Değişme yönünde gösterilen çabalardan bir diğeri de günümüzün problemlerinden yola çıkarak geçmişin çalışılması oldu. Böylece bugüncülük, prensentizm, denen, tarihi bugüne faydalı olacak, bugünün sorunlarına ışık tutacak şekilde çalışma anlayışı doğdu. Bu anlayış, tarihi geçmişten başlayarak günümüze doğru çalışma geleneksel metodu yerine, günümüzden başlayarak geçmişe doğru çalışma metodunu (retrospektif metot) getirdi. Bu da, günümüze fazla yaklaşmayan tarihin sahasının uzak geçmişten günümüze doğru çekilmesine vesile olarak, tarihçilerin yakın dönemlerle ilgilenmesini sağladı. Günümüz için tarih yazmanın, günümüzün tarihini, yani yakın dönem tarihini yazmaya en önemli katkısı belki de, bu dönemi çalışmaya çekmek oldu. Günümüzün sorunları ile ilgilenen ve çözümü için diğer sosyal bilimlerle ortaklaşa çalışmayı gerektiren bu akım, tabii ki yakın dönemin konusunu ve çalışma sahasını da belirledi. Daha önce hiç tecrübe etmediği şekilde birbirine bağımlı hale gelen dünya toplumlarının karmaşık sorunlarını çözmek ancak bu yolla mümkün görünüyordu. Bu nedenle yakın dönem tarihinin konusu, yakın dönem dünyası oldu. Bu dünyada sosyoloji, ekonomi, politika, psikoloji, kısaca her şey vardır. Tarih eğer yakın dönemi çalışacaksa, kendi grubundaki diğer sosyal bilimlerden faydalanmak ve müşterek çalışma alanları geliştirmek zorunda idi. O zaman da ortaya bi sorun çıkıyordu: kendisi gibi yakın dönem toplumunu çalışan diğer sosyal bilimlerle tarihin konularının örtüşmesi. Bu örtüşme en fazla politik bilimlerde görüldü. Bazı siyaset bilimcilerinin emekli olduktan sonra kendilerini hükümet tarihçileri olarak tanıtmaları, siyaset bilimleri ile tarih arasındaki sınırın karışmasının bir ifadesi idi. Siyaset bilimleri ve yakın dönem tarihi birbiriyle iç içedir. Siyaset bilimlerinin asıl ilgi sahası hükümet ve politikadır. Siyaset bilimleri, günü birlik politik gelişmelerle yakın dönem tarihinden daha fazla ilgilenir, kavramları metotları ve ilgi sahası itibarıyla yakın dönem tarihinden farklıdır. Ancak bütün bu farklılıklar ve sınırlamaların, siyaset bilimlerinin yakın dönem tarihinden farkını açıkça ortaya koyduğunu söyleyemeyiz.[40] Günlük siyasetin, aradan bir süre geçtikten sonra siyasi tarihe dönüşeceği gerçeği, her iki sahanın iç içe olduğunu ve aralarındaki farkları teşhis etmenin pek de kolay olmadığını gösterir. Aradaki farklar teşhis edildiğinde bile, siyaset bilimlerinin günlük politika, politik düşünce ve teoriler ile ilgilenmesi, yakın dönem tarihi için ise bu konuların odak noktası olmaması durumu dışında ortaya kesin bir ayrım çıkmamaktadır. Bu ayrım da görüldüğü gibi, kesin ve yapısal bir ayrım değildir. Yazılı tarihin büyük bir kısmının siyasi tarih olması, tarih ile siyaset bilimleri arasındaki sınırların, tahmin edildiğinden çok daha belirsiz olduğunu göstermektedir.
...
Makalenin tamami icin tiklayiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder