Sevim CAN
Sosyal bilimler “İnsanı, toplumu ve ağırlıklı olarak insan-insan, insan-toplum ve insan-eşya ilişkilerinin sistemli bir biçimde incelenmesini amaçlayan, bilimsel yönteme uygun olarak üretilmiş düzenli bilgiler” olarak tanımlanmaktadır. Uluslar arası sınıflandırmalarda sosyal bilimler içinde dil bilim, tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, felsefe, antropoloji, iktisat, eğitim bilimleri, siyaset bilimi, yönetim bilimi, hukuk, sosyoloji, ekonomi, şehir ve bölge planlama, demografi, arkeoloji, iletişim, etnoloji vb. bilim dalları yer almaktadır.
Sosyal bilim kavramı günümüze ait bir kavram olmasına rağmen sosyal bilimlerin kökeni insanlık tarihi kadar eskidir. Sokrates ile başlayan “kendini tanıma” Yunus Emre’de ilmin amacının insanın “kendini bilmesi” öğretisine dönüşür. Önce kendini, sonra yaşadığı toplumu ve insan deneyimlerini tanıma, bilme ve çözme ihtiyacı sosyal bilimlerin temelini oluşturmuştur. Belki de bu yüzden sosyal bilimler “bilgeliğin mirasçısı” olarak da tanımlanmaktadır.
On dokuzuncu yüzyıla gelinceye kadar “bilim” kesin olan bilgiyi yani fen bilimlerini çağrıştırmaktadır. Fransız İhtilâli ile meydana gelen sosyal değişimin sebeplerinin araştırılması, bu değişime yön verme ve toplumun sorunlarını formüle etme ihtiyacı sosyal bilimlere bakışın değişmesine yol açmıştır.
“1850 ile 1945 yılları arasında, ayrı bir bilgi alanı oluşturdukları kabul edilen bir dizi disiplin ortaya çıktı ve bu yeni alana “sosyal bilim” adı verildi. Bu gelişme belli başlı üniversitelerde önce kürsüler, daha sonra her disiplinde diplomaya yönelik ders programları öneren bölümler kurularak sağlanmıştır.” Ardından bu disiplin çalışmalarının yayınlanacağı dergiler oluşmuş, akademisyenler tarafından disiplinlere göre örgütlenen dernekler kurulmuştur.
1945 sonrasında sosyal bilimler alanında yapılan araştırmalar, özellikle bölge araştırmaları sırasında ortaya çıkan sonuçlar, disiplinler arası çalışmaların gerekliliğini göstermiştir. Ancak bunun yanında sosyal bilimler alanında üniversitelerde yeni alanlar oluşmaya başlamıştır.
Türk tarihi binlerce yıldır sosyal bilimlerin gelişmesine ve sosyal bilimcilerin yetişmesine uygun alt yapıya sahip olmuştur. Orhun Abideleri ve Kutadgu Bilig gibi abideler, bir toplumun şekillenmesinde, halk-yönetici ilişkisinin önemini belirtmenin yanında toplumda meydana gelen sosyal sorunlara da çözüm önerileri sunmuştur. Aristo’dan sonra gelen Farabî ve İbni Sina en önemli sosyal bilimcilerdir. Yusuf Has Hacib, Kaşgarlı Mahmud, Birunî, Ahmet Yesevî, Mevlâna Celâleddin Rumî, Yunus Emre, Hacı Bektaşî Veli, Kınalızâde Ali, Kâtip Çelebi, Pirî Reis, Mustafa Alî, Koçi Bey, Ahmet Cevdet Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ziya Gökalp Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar Türk tarihinde yetişmiş sosyal bilimcilerimizden sadece birkaçıdır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sosyal bilimler alanındaki çalışmalar; biri kökleri Osmanlı Devleti’ne dayanan İstanbul Üniversitesi (Darülfünun), diğeri ise yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde kurulan Ankara Üniversitesinde gelişmiştir. Bu merkezlerde cumhuriyet öncesinden devredilen tarih ve sosyoloji bölümlerinde önemli çalışmalar yapılmıştır. Fuad Köprülü, çağdaş tarihçiliğin ülkemizde yerleşmesinde öncü rol oynamıştır. Türk tarih ve edebiyatına bütüncül, olgu ve olayların çok sebepli olarak ele alınması gerektiği düşüncesi onun sayesinde kökleşmiştir. İlk sosyoloji kürsüsü, Fransa'dan sonra dünyada ikinci kürsü olarak, 1917 yılında Ziya Gökalp tarafından Darülfünun’da kurulmuştur.
Sosyal bilimlerin üniversiteler bünyesinde gelişmesi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile başlamış, Türk İktisat Tarihi Enstitüsü, Türkiyat Enstitüsü gibi kurumlara zamanla yeni üniversite ve yeni bölümlerin katılımıyla devam etmiştir.
Bu dönemde yetişmiş, Ziya Gökalp, Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık, Abdülkadir İnan, Mehmet İzzet, Mümtaz Turhan, Ali Fuat Başgil, Hasan Âli Yücel, Mehmet Emin Erişirgil, Mehmet Kaplan, Erol Güngör, Cemil Meriç, Kemal Tahir, Doğan Avcıoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Niyazi Berkes, Nurettin Topçu, Nermin Abadan Unat, Sevket Aziz Kansu, Muhibbe Darga, Nermin Erdentuğ, Baykan Sezer ve Serif Mardin gibi sosyal bilimcilerimiz her zaman yeterince destek görmeseler bile özgün eserler ortaya koymuşlardır.
Ülkemizde bilimsel çalışmaları desteklemek amacıyla kurulan Türkiye Bilimler ve Teknolojik Araştırma Kurumunun (TÜBİTAK) teşkilâtlanması 1963 yılında, Türkiye Bilimler Akademisinin (TÜBA) kurulması ancak 1993 yılında gerçekleşmiştir.
Kuruluş amaçları arasında gençleri bilim ve araştırma alanlarına yöneltmek olan TÜBA, yurt içi-yurt dışı doktora bursu ve sosyal bilimler alanında verdiği ödüller vermektedir. TÜBA projeleri arasında yer alan “Sosyal Öngörü Projesi” nin incelediği konular arasında; sosyal bilimlerde global ve lokal durumun saptanması, sosyal bilimler ve uygulamaya katkı, sosyal bilimlerin düzeyinin yükseltilmesi bulunmaktadır.
Üniversite ve devlet kurumları dışında oluşan IRCICA (Sanat, Kültür ve İslâm Tarihi Araştırma Merkezi), Toplumsal Tarih Vakfı, Türk Bilim Tarihi Kurumu, Türk Sosyal Bilimler Derneği gibi kuruluşlar sosyal bilimler alanındaki çalışma ve araştırmaları desteklemektedir.
Kökenleri 1940’lı yıllara dayanan Sosyal Bilimler Liselerinin hayata geçirilmesi 2003 yılında gerçekleşmiştir. İlki İstanbul’da açılan Sosyal Bilimler Lisesi’ni Ankara, Erzurum, Samsun, Eskişehir, Aydın’da açılanlar takip etmiştir.
Sosyal bilimlerin gelişmesi ve sosyal bilimler alanında yeni çalışmaların ortaya çıkmasının sonucu olarak sosyal bilimler ile uğraşan sosyal bilimcilerin nasıl yetiştirilmesi gerektiği ve nitelikleri kendi de bir sosyal bilim olan eğitim bilimlerinin konusunu oluşturmuştur. Bu amaçla sosyal bilimler ya da sosyal bilgiler öğretimi alanı ortaya çıkmıştır. Gerçekte sosyal bilgiler, eğitim bilimlerinde kullanılan bir kavramdır ve diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ilköğretim düzeyinde temel eğitim kapsamında verilmektedir. Ortaöğretim düzeyinde ise sosyal bilimler tarih, coğrafya, psikoloji, felsefe ve sosyoloji dersleri adı altında ayrı bir ders olarak okutulmaktadır.
Sosyal bilimler derslerinin öğrencilere ne tür beceriler kazandırması gerektiği konusunda çeşitli görüşler ortaya konmuştur. Bilgi edinme, bilgiyi düzenleme ve kullanma, bilgi üretme, sosyal katılım, iletişim, eleştirel düşünme gibi temel beceriler yanında sosyal bilimler alanının ayrıca aşağıdaki becerileri kazandırması gereği vurgulanmaktadır:
* Sosyal olgunluk, sosyal uyum ve değişmeye açık olabilme,
* Toplumla ilgili temel bilgileri kazandırma, toplumun beklentileri yönünde bu bilgileri düzenleme ve zenginleştirme,
*Diğer insanlara önem verme, farklı yaşam biçimi ve kültürlerden gelen insanlara saygı gösterebilme,
** Ekonomi, devlet ve kültür gibi alanlarda, insan sistemleriyle ilgili anlayış kazanabilme,
* Problemleri bağımsız ve işbirliğine dayalı yöntemlerle çözme becerisi edinebilme,
* Gelecek bilinci ve geleceği şekillendirmede üzerine düşen görevin farkına varabilme,
* Sanat ve estetik duygusuna sahip olabilme,
*Toplumun sorunlarını formüle edebilme,
* Sosyal bilimci olarak sosyal sorunu inceleme ve sorgulama yollarını önerebilme,
* Sorunların tespiti, araştırması ve çözümü sürecinde kendi taraflılığı ve ön yargılarının farkında olarak bunları dikkate alabilme,
....
Sosyal bilimlerin geleceği konusunu ise belki de Mehmet Öz’ün şu ifadeleri özetleyecektir; “Türkiye sosyal bilimler alanında uluslar arası iş bölümünde “merkez”de oluşturulan teori ve paradigmalara veri temin eden “çevre” konumundan çıkıp kavram, paradigma ve teori üreten bir konuma gelmek zorundadır” . Ayrıca Türkiye-dışındaki dünyayla ilgilenme gereği, disiplinler arası yaklaşım ihtiyacı ve sosyal bilimlerin gelişmesini destekleyecek yaygın ve çeşitlenmiş bir kurumsal çerçeveye ihtiyaç vardır.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder