Osmanlılarda Kütüphane Kültürü ve Bilimsel Yaşama Etkisi
Hakan Anameriç / Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak.
Özet
Osmanlı Devleti içerisinde önemli vakıf kurumlarından olan kütüphaneler, yaklaşık 800 yıldır Anadolu topraklarında Türk kültür, bilim, eğitim ve sanat yaşamı içerisinde bulunan sosyal kurumlardır. Bu uzun süreç boyunca kütüphaneler, çeşitli dönemlerde toplumun çeşitli sınıflarına bilginin aktarılmasında, üretilen bilgi kaynaklarının korunmasında, çoğaltılmasında ve hizmete sunulmasında aktif olarak görev almışlardır. Birçok hükümdar, üst düzey devlet yöneticisi, bilim ve din adamı bu kurumların oluşturulmasında, hizmet ve dermelerinin geliştirilmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Bu bağlamda, bir kütüphanede verilen hizmetlerin neler olacağı, çalışanların görev ve sorumlulukları kütüphanelere ilişkin birçok vakfiyede en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır. Osmanlı Devleti döneminde kurulan kütüphanelerin dermeleri, mimari özellikleri, çalışanları, hukuki düzenlemeleri, hizmetleri ve ünlü bilim adamlarının bu kurumlara kütüphaneci (hafız-ı kütüb) olarak atanmaları göz önüne alındığında, bu kurumların Osmanlı medeniyetince hiçbir dönem göz ardı edilmediği bir gerçektir. Kütüphaneler, XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı eğitim-öğretim ve bilimsel yaşamına önemli katkılar yapmış kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıldan itibaren askeri, siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle zayıflaması ile birlikte, bu kurumların da toplumun bilimsel, kültürel ve sosyal yaşamı üzerindeki etkisi azalmaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti, XIV. ve XX. yüzyıllar arasında geniş bir coğrafyaya yayılmış, bünyesinde çeşitli etnik ve dini kökenden vatandaşların ticari, sosyal, kültürel, dini ve bilimsel etkinliklerini sürdürdüğü bir devletti. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde, geniş ve zengin bir kültür birikimi oluşmuştu ve bu durum var olan kültür birikiminin diğer nesillere aktarılmasını beraberinde getirmekteydi. Sözü edilen kültür kapsamı altında; Osmanlılarda ön planda olan bazı sanat dalları (musiki, minyatür, hat, vb.), tarih, felsefe, din, edebiyat, eğitimöğretim, spor, yemek, törenler (ritüeller), giyim, bilim gibi toplumun gündelik yaşamını oluşturan ve eylemler sonucunda ortaya çıkan düşünsel ve eylemsel unsurlar yer almaktaydı. Yaşam süresince oluşan bu kültür unsurları, tarih boyunca yazılı veya sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Osmanlılar da diğer büyük devletler gibi kültürünü çeşitli bilgi kayıt ortamlarına kaydederek korumuş ve kendisinden sonra gelen nesillere aktarmaya gayret etmiştir.
...
Osmanlı Devleti’nin çeşitli dönemlerinde dini, bilimsel ve edebiyat ile ilgili konularda kitap toplama ve kütüphane oluşturma, geleneksel bir hal almıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren padişahlar, vezir-i azamlar, padişah hanımları, şehzadeler, darüssaade ağaları, defterdarlar, şeyhülislamlar ve diğer devlet görevlileri eğitim kurumları, ibadethaneler, külliyeler ve bu kurumların içerisinde ya da bağımsız binalara sahip kütüphaneler kurmuşlardır. Kurulan kütüphanelerin hemen hepsi vakıf kurumları olarak kurulmuş, amaçları, yönetimi, gelir-giderleri, personeli, personel özellikleri, sayıları ve dermeleri ile ilgili bilgiler de vakfiyelerinde yer almıştır. Bu bağlamda, Osmanlı toplumu içerisinde saray mensupları ve ulemanın kütüphanelere dolayısıyla da yazılı kültüre olan ilgisi dikkat çekicidir. Ancak önemli olan nokta, bu sınıfların dışındaki ve çoğunluğu oluşturan tebaanın yazılı kültüre olan ilgisidir. Daha önce de belirtildiği gibi İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul gibi Osmanlı Devleti’ne çeşitli dönemlerde başkentlik yapmış merkezlerin dışında bu ilgi pek fazla gelişmiş değildi. Kütüphanelerin ortaya çıkış nedenleri ve içinde bulundukları kurumlar da göz önüne alınırsa, bu durumun kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir.
Osmanlı Devleti’nde kuruluşundan yıkılışına kadar geçen dönem içerisinde bina ve yerleşim özelliklerine göre farklı özelliklerde kütüphaneler kurulmuştur. Sözü edilen kütüphaneler şu 5 ana tür altında toplanabilir:
• Padişahların şehzadelik ve hükümdarlık dönemlerinde, bulundukları saraylarda kurulmuş özel (kişisel) kütüphaneler,
• Evler, konaklar, odalar vb. yerlerde kişisel amaçla kurulmuş kütüphaneler.
• Cami, medrese, mektep ve dersane gibi çeşitli eğitim-öğretim kurumları içerisinde ya da bu kurumların yakın çevrelerinde kurulmuş kütüphaneler,
• Tekke, zaviye, türbe, hankah, ribat, mescit, dergâh ve mevlevihane gibi eğitim-ibadet kurumları içerisinde ya da çevresinde kurulan kütüphaneler,
• Kendine özgü, bağımsız (müstakil) binaya sahip kütüphaneler. 7
Bu şekilde kurulan kütüphanelerde bulunan dermelerin oluşturulması büyük oranda vakfedilen kitaplarla gerçekleştirilmiştir. Ancak oluşturulan bu derme aynı miktarda kalmamış ve zaman içerisinde çeşitli yollarla gelişme göstermiştir. Kuruluş döneminden itibaren Osmanlı kütüphaneleri dermelerini şu yollarla genişletmişlerdir:
• Vakıf sahiplerinin çeşitli dönemlerde vakfettiği kitaplar,
• Çeşitli kimselerin vakfettiği kitaplar,
• Satın alma ile sağlanan kitaplar,
• Kitap yazdırma - çoğaltma (katiban-ı kütüblerin8 istinsah ettikleri kitaplar),
• Çeşitli hükümdar, elçi, devlet adamları ve ileri gelenlerden gelen hediye kitaplar,
• Müsadere ile sağlanan kitaplar,
• Ganimet yoluyla sağlanan kitaplar.9
....
Fatih Sultan Mehmet kendine ait ilk kütüphaneyi tarihi tam olarak belirlenemeyen ancak XV. yüzyılın ilk yarısı sonları olarak (1447-1449) tahmin edilen dönemde, Manisa’da Saruhan sancakbeyliği sırasında Şehzadeler Sarayı’nda kurmuştur. Kütüphanenin sonradan yanıp yıkılan, kısmen restore edilip bugünkü Manisa Halkevi’nde bulunan kulede kurulduğu tahmin edilmektedir. Fatih’in bu devre ait kitaplarının üzerinde “Mehmed bin Murad Han” mührü yer almaktadır. Fatih ikinci özel kütüphanesini, 1454’te kısmen Manisa’dan götürdüğü kitaplarla Edirne’deki Cihannüma Kasrı’nda kurmuştur. Bir diğer kütüphaneyi İstanbul’un fethinden hemen sonra bugünkü Bayezid Meydanı yakınlarında inşa edilen Eski Saray’da kurmuş, daha sonraki yıllarda bu kütüphane Topkapı Sarayı olarak bilinen Yeni Saray’a taşınmıştır. Bu dönemde Fatih’in kütüphanecisi filozof, matematikçi, bibliyograf ve şair olan Molla Lütfi’dir. Sinan Paşa’nın (Hoca Paşa), Molla Lütfi için Fatih’e “İlme vakıftır. Elif gibi doğrudur. Kabiliyetlidir. Kütüphanenizi ona bırakınız” diye öneride bulunduğu bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmet, Hoca Paşa ve Molla Lütfi saraydaki kütüphanede bir araya gelerek çalışmışlar, kütüphaneyi adeta bir akademi gibi kullanmışlardır.13 Fatih Sultan Mehmet döneminde kendi kurduğu saray kütüphanelerinin dışında ülkenin çeşitli şehirlerinde yaptırılan külliye, cami, medrese gibi eğitim-öğretim kurumları içerisinde de çok sayıda kütüphane kurulmuştur. Kendisinin kurdurduğu Fatih Camii ve Külliyesi bunun en önemli örneklerinden biridir.14
Fatih dönemi, kütüphane kültürü açısından oldukça önemli ve diğer dönemlere nazaran daha parlak bir dönemdir. Bunun önemli nedenlerinden ilki1453 yılında İstanbul’un fethedilmesi ile Fatih’in İstanbul’u devletin başkenti yapma isteğinin yanı sıra bu büyük devlete başkentlik yapacak olan şehri aynı zamanda dünyanın -özellikle de İslam dünyasının- en büyük sanat, bilim ve kültür merkezi yapma amacıdır. İstanbul’un fethi aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemine girdiği süreci de ifade etmektedir. İkincisi, Fatih’in kişisel olarak bilim ve tekniğe olan ilgisidir. Bu da dolayısıyla ilgi alanına giren konularda gerekli olan yazılı belgeleri yakından takip ettiğini ortaya koymaktadır. Bu özel ilginin oluşmasında, birer bilim adamı olan hocaları Molla Güranî ve Molla Hüsrev’in de payı büyüktür. Üçüncüsü ise, Fatih’in kendisinden önce gelen padişahlardan da devraldığı konu bakımından geniş ve niceliksel olarak büyük sayıdaki kaynağa sahip olmasıdır.
...
Sonuç
Osmanlılarda kütüphane kültürü, tarihsel gelişim süreci içinde çeşitli fiziksel, hukuksal, siyasi ve ekonomik değişimler göstermiştir. İlk dönemlerinde (1331-1453) saray ve medreselerde yoğun olarak kurulmaya başlayan kütüphaneler, 1453’ten sonra önemli bir sıçrama yaparak eğitim-öğretim kurumlarının vazgeçilmez parçaları olmuşlardır. Bu noktada bilimsel yaşama da katkıları önemli ölçüde artmıştır. Fiziksel özellikleri, dermeleri, personeli ve hizmetleri ile aynı zamanda vakıf kurumları olan kütüphaneler, Osmanlılarda kültürün de önemli bir parçasını meydana getirmişlerdir. Bu özelliklerini hem çeşitli dönemlerde, farklı alanlarda bilim adamları, sanatçılar, devlet büyükleri vb. yazmış veya çevirmiş olduğu eserleri korumak hem de bilimsel yaşamda yeni bilgi üretmek için aktarmak üzere kullanmışlardır.
Kütüphaneler Osmanlı Devleti’nin farklı dönemlerinde içinde bulunulan ekonomik, kültürel ve siyasi olaylardan ve politikalardan etkilenmişler, kendilerini bu unsurlara göre yeniden kurgulamışlardır. Osmanlılarda, kütüphaneler hem kültürün bir parçası hem de oluşan kültürü aktaran ve gelişmesini sağlayan kurumlar olarak varlıklarını sürdürmüşler, kuruldukları tarihten itibaren de bilimsel yaşamın en büyük destekçileri olmuşlardır.
Makalenin tamamı için;
Tıklayınız
Hakan Anameriç / Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak.
Özet
Osmanlı Devleti içerisinde önemli vakıf kurumlarından olan kütüphaneler, yaklaşık 800 yıldır Anadolu topraklarında Türk kültür, bilim, eğitim ve sanat yaşamı içerisinde bulunan sosyal kurumlardır. Bu uzun süreç boyunca kütüphaneler, çeşitli dönemlerde toplumun çeşitli sınıflarına bilginin aktarılmasında, üretilen bilgi kaynaklarının korunmasında, çoğaltılmasında ve hizmete sunulmasında aktif olarak görev almışlardır. Birçok hükümdar, üst düzey devlet yöneticisi, bilim ve din adamı bu kurumların oluşturulmasında, hizmet ve dermelerinin geliştirilmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Bu bağlamda, bir kütüphanede verilen hizmetlerin neler olacağı, çalışanların görev ve sorumlulukları kütüphanelere ilişkin birçok vakfiyede en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır. Osmanlı Devleti döneminde kurulan kütüphanelerin dermeleri, mimari özellikleri, çalışanları, hukuki düzenlemeleri, hizmetleri ve ünlü bilim adamlarının bu kurumlara kütüphaneci (hafız-ı kütüb) olarak atanmaları göz önüne alındığında, bu kurumların Osmanlı medeniyetince hiçbir dönem göz ardı edilmediği bir gerçektir. Kütüphaneler, XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı eğitim-öğretim ve bilimsel yaşamına önemli katkılar yapmış kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyıldan itibaren askeri, siyasi ve ekonomik sorunlar nedeniyle zayıflaması ile birlikte, bu kurumların da toplumun bilimsel, kültürel ve sosyal yaşamı üzerindeki etkisi azalmaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti, XIV. ve XX. yüzyıllar arasında geniş bir coğrafyaya yayılmış, bünyesinde çeşitli etnik ve dini kökenden vatandaşların ticari, sosyal, kültürel, dini ve bilimsel etkinliklerini sürdürdüğü bir devletti. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde, geniş ve zengin bir kültür birikimi oluşmuştu ve bu durum var olan kültür birikiminin diğer nesillere aktarılmasını beraberinde getirmekteydi. Sözü edilen kültür kapsamı altında; Osmanlılarda ön planda olan bazı sanat dalları (musiki, minyatür, hat, vb.), tarih, felsefe, din, edebiyat, eğitimöğretim, spor, yemek, törenler (ritüeller), giyim, bilim gibi toplumun gündelik yaşamını oluşturan ve eylemler sonucunda ortaya çıkan düşünsel ve eylemsel unsurlar yer almaktaydı. Yaşam süresince oluşan bu kültür unsurları, tarih boyunca yazılı veya sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Osmanlılar da diğer büyük devletler gibi kültürünü çeşitli bilgi kayıt ortamlarına kaydederek korumuş ve kendisinden sonra gelen nesillere aktarmaya gayret etmiştir.
...
Osmanlı Devleti’nin çeşitli dönemlerinde dini, bilimsel ve edebiyat ile ilgili konularda kitap toplama ve kütüphane oluşturma, geleneksel bir hal almıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren padişahlar, vezir-i azamlar, padişah hanımları, şehzadeler, darüssaade ağaları, defterdarlar, şeyhülislamlar ve diğer devlet görevlileri eğitim kurumları, ibadethaneler, külliyeler ve bu kurumların içerisinde ya da bağımsız binalara sahip kütüphaneler kurmuşlardır. Kurulan kütüphanelerin hemen hepsi vakıf kurumları olarak kurulmuş, amaçları, yönetimi, gelir-giderleri, personeli, personel özellikleri, sayıları ve dermeleri ile ilgili bilgiler de vakfiyelerinde yer almıştır. Bu bağlamda, Osmanlı toplumu içerisinde saray mensupları ve ulemanın kütüphanelere dolayısıyla da yazılı kültüre olan ilgisi dikkat çekicidir. Ancak önemli olan nokta, bu sınıfların dışındaki ve çoğunluğu oluşturan tebaanın yazılı kültüre olan ilgisidir. Daha önce de belirtildiği gibi İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul gibi Osmanlı Devleti’ne çeşitli dönemlerde başkentlik yapmış merkezlerin dışında bu ilgi pek fazla gelişmiş değildi. Kütüphanelerin ortaya çıkış nedenleri ve içinde bulundukları kurumlar da göz önüne alınırsa, bu durumun kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir.
Osmanlı Devleti’nde kuruluşundan yıkılışına kadar geçen dönem içerisinde bina ve yerleşim özelliklerine göre farklı özelliklerde kütüphaneler kurulmuştur. Sözü edilen kütüphaneler şu 5 ana tür altında toplanabilir:
• Padişahların şehzadelik ve hükümdarlık dönemlerinde, bulundukları saraylarda kurulmuş özel (kişisel) kütüphaneler,
• Evler, konaklar, odalar vb. yerlerde kişisel amaçla kurulmuş kütüphaneler.
• Cami, medrese, mektep ve dersane gibi çeşitli eğitim-öğretim kurumları içerisinde ya da bu kurumların yakın çevrelerinde kurulmuş kütüphaneler,
• Tekke, zaviye, türbe, hankah, ribat, mescit, dergâh ve mevlevihane gibi eğitim-ibadet kurumları içerisinde ya da çevresinde kurulan kütüphaneler,
• Kendine özgü, bağımsız (müstakil) binaya sahip kütüphaneler. 7
Bu şekilde kurulan kütüphanelerde bulunan dermelerin oluşturulması büyük oranda vakfedilen kitaplarla gerçekleştirilmiştir. Ancak oluşturulan bu derme aynı miktarda kalmamış ve zaman içerisinde çeşitli yollarla gelişme göstermiştir. Kuruluş döneminden itibaren Osmanlı kütüphaneleri dermelerini şu yollarla genişletmişlerdir:
• Vakıf sahiplerinin çeşitli dönemlerde vakfettiği kitaplar,
• Çeşitli kimselerin vakfettiği kitaplar,
• Satın alma ile sağlanan kitaplar,
• Kitap yazdırma - çoğaltma (katiban-ı kütüblerin8 istinsah ettikleri kitaplar),
• Çeşitli hükümdar, elçi, devlet adamları ve ileri gelenlerden gelen hediye kitaplar,
• Müsadere ile sağlanan kitaplar,
• Ganimet yoluyla sağlanan kitaplar.9
....
Fatih Sultan Mehmet kendine ait ilk kütüphaneyi tarihi tam olarak belirlenemeyen ancak XV. yüzyılın ilk yarısı sonları olarak (1447-1449) tahmin edilen dönemde, Manisa’da Saruhan sancakbeyliği sırasında Şehzadeler Sarayı’nda kurmuştur. Kütüphanenin sonradan yanıp yıkılan, kısmen restore edilip bugünkü Manisa Halkevi’nde bulunan kulede kurulduğu tahmin edilmektedir. Fatih’in bu devre ait kitaplarının üzerinde “Mehmed bin Murad Han” mührü yer almaktadır. Fatih ikinci özel kütüphanesini, 1454’te kısmen Manisa’dan götürdüğü kitaplarla Edirne’deki Cihannüma Kasrı’nda kurmuştur. Bir diğer kütüphaneyi İstanbul’un fethinden hemen sonra bugünkü Bayezid Meydanı yakınlarında inşa edilen Eski Saray’da kurmuş, daha sonraki yıllarda bu kütüphane Topkapı Sarayı olarak bilinen Yeni Saray’a taşınmıştır. Bu dönemde Fatih’in kütüphanecisi filozof, matematikçi, bibliyograf ve şair olan Molla Lütfi’dir. Sinan Paşa’nın (Hoca Paşa), Molla Lütfi için Fatih’e “İlme vakıftır. Elif gibi doğrudur. Kabiliyetlidir. Kütüphanenizi ona bırakınız” diye öneride bulunduğu bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmet, Hoca Paşa ve Molla Lütfi saraydaki kütüphanede bir araya gelerek çalışmışlar, kütüphaneyi adeta bir akademi gibi kullanmışlardır.13 Fatih Sultan Mehmet döneminde kendi kurduğu saray kütüphanelerinin dışında ülkenin çeşitli şehirlerinde yaptırılan külliye, cami, medrese gibi eğitim-öğretim kurumları içerisinde de çok sayıda kütüphane kurulmuştur. Kendisinin kurdurduğu Fatih Camii ve Külliyesi bunun en önemli örneklerinden biridir.14
Fatih dönemi, kütüphane kültürü açısından oldukça önemli ve diğer dönemlere nazaran daha parlak bir dönemdir. Bunun önemli nedenlerinden ilki1453 yılında İstanbul’un fethedilmesi ile Fatih’in İstanbul’u devletin başkenti yapma isteğinin yanı sıra bu büyük devlete başkentlik yapacak olan şehri aynı zamanda dünyanın -özellikle de İslam dünyasının- en büyük sanat, bilim ve kültür merkezi yapma amacıdır. İstanbul’un fethi aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemine girdiği süreci de ifade etmektedir. İkincisi, Fatih’in kişisel olarak bilim ve tekniğe olan ilgisidir. Bu da dolayısıyla ilgi alanına giren konularda gerekli olan yazılı belgeleri yakından takip ettiğini ortaya koymaktadır. Bu özel ilginin oluşmasında, birer bilim adamı olan hocaları Molla Güranî ve Molla Hüsrev’in de payı büyüktür. Üçüncüsü ise, Fatih’in kendisinden önce gelen padişahlardan da devraldığı konu bakımından geniş ve niceliksel olarak büyük sayıdaki kaynağa sahip olmasıdır.
...
Sonuç
Osmanlılarda kütüphane kültürü, tarihsel gelişim süreci içinde çeşitli fiziksel, hukuksal, siyasi ve ekonomik değişimler göstermiştir. İlk dönemlerinde (1331-1453) saray ve medreselerde yoğun olarak kurulmaya başlayan kütüphaneler, 1453’ten sonra önemli bir sıçrama yaparak eğitim-öğretim kurumlarının vazgeçilmez parçaları olmuşlardır. Bu noktada bilimsel yaşama da katkıları önemli ölçüde artmıştır. Fiziksel özellikleri, dermeleri, personeli ve hizmetleri ile aynı zamanda vakıf kurumları olan kütüphaneler, Osmanlılarda kültürün de önemli bir parçasını meydana getirmişlerdir. Bu özelliklerini hem çeşitli dönemlerde, farklı alanlarda bilim adamları, sanatçılar, devlet büyükleri vb. yazmış veya çevirmiş olduğu eserleri korumak hem de bilimsel yaşamda yeni bilgi üretmek için aktarmak üzere kullanmışlardır.
Kütüphaneler Osmanlı Devleti’nin farklı dönemlerinde içinde bulunulan ekonomik, kültürel ve siyasi olaylardan ve politikalardan etkilenmişler, kendilerini bu unsurlara göre yeniden kurgulamışlardır. Osmanlılarda, kütüphaneler hem kültürün bir parçası hem de oluşan kültürü aktaran ve gelişmesini sağlayan kurumlar olarak varlıklarını sürdürmüşler, kuruldukları tarihten itibaren de bilimsel yaşamın en büyük destekçileri olmuşlardır.
Makalenin tamamı için;
Tıklayınız
.
İlber Ortaylı'nın Perspektifinden: Kitap ve Kütüphane
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder