7 Mayıs 2009 Perşembe

OSMANLIDAN CUMHURİYETE TARİH ANLAYIŞINA TESİR EDEN FAKTÖRLER

.
Kemal KOÇAK
Kastamonu Üniversitesi

Tarih anlayışı, (tarihi anlama / anlatma biçimi veya anlama gücü ) konusunda benimsenen düşünceler ve inançlar incelenirken, geçmişin tanımlanmasında belirleyici rol oynayan siyasî kültürün göstergesi siyasî iktidarın niteliği göz önünde bulundurulmalıdır. Islâhat, inkılâp, ihtilâl, devrim gibi kavramlarla ifade edilen büyük değişme ve gelişmeler, o ülkede yaşayan bir topluma yeni bir kimlik kazandırır. Böylece, o toplumu tanımlamanın ve tanımın unsurları da değişir. Tarih de değişme ve gelişmelere paralel olarak tamamen veya kısmen değişikliğe uğrar. Tarih anlayışında yeni akımların meydana gelmesi, büyük ölçüde / genellikle siyasî düşünce akımlarına paralel bir gelişme sonucudur. Osmanlı tarih yazıcılığının 15’inci yüzyılın sonunda yükselme göstermesi “büyük bir imparatorluk kurma sonucu“ ile bağlantılı görülmektedir (1).
.
19’uncu yüzyıl Fransız tarih yazıcılığının ana özelliği Fransız İhtilâli’nin yoğun etkisi altında şekillenmesidir. Fransa’da tarih yazımına ilham teşkil eden siyasî düşünce akımları içinde en etkili olanı milliyetçiliktir.19’uncu yüzyılın başlarından itibaren Herder, Ranke, Michelet, Treitschke ve Croce gibi ünlü tarihçiler, Avrupa ülkelerini ve devletlerini bir çözümleme birimi olarak ele alıp çalışmaya başladılar. Böylece, tarih yazıcılığının tarihi de “historiografi “ adıaltında gelişerek bir disiplin niteliği kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nde çağdaş tarih yazıcılığı, 19’uncu yüzyılın sonlarında milliyetçi uyanışlara paralel biçimde gelişmiştir. Millet-devlet aşamasına geçilmesi ile tarih yazıcılığının yeniden başlamasının eş zamanlı olduğu söylenebilir.
.
İlk çağlardan bugüne kadar tarih yazıcılığında, “ zaman “, “ süreklilik “ ve “sabitlik“ kavramları belirleyici olmuştur. Avrupa ve Osmanlı tarih anlayışlarında, hangi özelliklerin bu kavramlar çerçevesinde benzer/ortak veya farklı olduğunu ortayakoymak gereklidir. Resmî tarih kitaplarına, farklılık ve devamlılıklar yansıtılmıştır. Bu yaklaşımda, Osmanlı tarih anlayışı ile Avrupa’ dan uyarlanan bazı akımlar uzlaştırılmaya çalışılmıştır.
.
Türk tarih anlayışını özellikle Fransız ve Alman tarihçiliğinde görülen romantik, idealist, pozitivist ve tarihî akımlar etkilemiştir. Alman ve Fransız tarihçiliğinin etkisi “kendi kaderini tayin hakkı “na dayanan “ezilen kültür “anlayışı ile “hâkimiyet milletindir“ anlayışının birleştiği noktada anlamını bulmuştur. Çünkü Osmanlı Devleti’nde, devlet yönetimi ile kapitülasyonlar vasıtasıyla Avrupa’nın sömürüsü birlikte yürüyordu. Diğer taraftan Osmanlı Devleti’nin tarihe bakışında, İslâm’ dan kaynaklanan düşünce veinançlar ile Avrupa’ da dağılan imparatorluklarda milliyetçiliği yorumlayan akımlar daetkili olmuştur.
.
Milliyetçilikten önceki dönemde Osmanlı tarihi konu bakımından siyasî, yöntem bakımından tasvirci bir özellik göstermekteydi. Tarihin diğer disiplinlerle bir ilişkisi yoktu. Tarih, askerî ve diplomatik alanlardaki ihtiyaçları karşılamak için gerekli görülmekteydi.
.
Osmanlı tarih yazıcılığında, Avrupa medeniyetinin Osmanlı yöneticilerini etkilemeye başladığı 18’inci yüzyıla kadar İslâmî tarih anlayışı etkilidir. Tarih, olaylar hakkındaki bilginin (haber) hikâyesi, aktarılması ve yansımasıdır. Kısacası, tarih,anlatmaya veya aktarmaya değer olayların hikâyesi olarak anlaşılmıştır.
.
Türk tarih anlayışında, Avrupa tarihçilik akımlarının yanı sıra aynı derecede Osmanlı tarih yazıcılığının meydana getirdiği “ gelenek “, uslûp / tarz ve zihniyet yönünden etkili olmuştur. Bu sebeple Osmanlı tarihçiliğindeki süreklilikleri ve değişiklikleri kısaca gözden geçirmek Cumhuriyet dönemi tarihçiliğinin anlaşılmasında yararlı olacaktır.
.
Osmanlı tarih yazıcılığında 19’uncu yüzyıla kadar devlet tarihi geleneği hâkim olmuştur. Bu anlayışta, başta padişah, vezirler ve ulema olmak üzere Osmanlı devlet yöneticileri, tarihi yapan ve yazan kişiler olarak Osmanlı Devleti’nin tarih varlığı ile devlet ve iktidar anlayışı, sarayda resmî bir konumu olan Osmanlı tarihçisinin veya vakanüvisinin dünya görüşünün temelini teşkil etmekteydi. Osmanlı tarihçileri, içinde yaşadıkları hükümdarlığın olaylarını yazmakla görevli idiler. Bu yüzden Osmanlı tarihçileri yalnızca 14’üncü yüzyılın hemen öncesini konu olarak alıyorlardı. Böylece, Türklerin Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna fazla bir katkıları olmadığı görüntüsü veriliyordu. Bununla birlikte, “Osmanlı tarihçilerinin eski Türklerin askerî ve siyasî tarihlerine verdikleri önem, Türklerin uygarlığına verdikleri önemden çok daha fazla idi“(2). Bunun sebebi, Devletin siyasî kimliğinin Osmanlı askerî ve siyasî seçkinleri ve onların zaferlerine bağlı olmasıydı. Osmanlı olmak, dar anlamda hanedanın bir üyesi olmak; geniş anlamda Osmanlı Devleti’ne hizmet veren yönetici sınıfın bir üyesi olmak demekti. Buna göre Osmanlı tarihçiliğinin çeşitli safhaları ile Osmanlı tarihinin gelişimi arasındaki ilişkinin derecesi, siyasî iktidar ile devlet tarihçiliği arasındaki ilişki ile doğru orantılıdır denilebilir.
.
14-16’ncı yüzyıllarda Osmanlı tarih yazıcılığı, genelde yöneticilerin hayatlarının ve başarılarının, özellikle askerî ve siyasî başarılarının birer tasvirinden ibaretti (3). Tarih yazıcılığına hâkim akım, Osmanlı Devleti ve başarıları etrafında dönmekte, padişahın yetkisinden sorgu sual etmemektedir. Tarihçinin zaman ve mekan anlayışı, Devleti başka ortamlardan veya çeşitli zaman dilimlerinden karşılaştırma yaparak gözlemlerde bulunabilecek derecede / biçimde geniş değildi. Kısacası kendi zamanı ve mekanıyla sınırlıydı. “Akan zamandaki değişim, akan zamanın getirdiği biçimlenme ve atmosfer değişikliği tarih yazıcının tahayyülü dışındadır ”(4).
.
İslâmî tarih kavramı, aynı zamanda günler anlamına gelmektedir. Avrupa’da tarih felsefî bir muhtevaya (içerik) sahip olmasına karşılık, İslâmî tarihin felsefî bir muhtevaya sahip olduğu söylenemez. Avrupa tarih yazıcılığı “takdiri ilahi“ nin tarih üzerindeki etkisinden kurtulduktan sonra, İslâm tarihi kavramı ile Avrupa tarih kavramı arasındaki farklılıklar daha da artmıştır. Gelişme ve yenileşme kavramlarıyla ifadeedilen “değişim“ fikri Batı tarihlerinde önem kazandıktan sonra, bu fikir sebep - sonuç ilişkisinin esası olarak görülmüştür. İslâm felsefesinde sebep-sonuç ilişkisi“ Allah’ın hükmüne bağlıdır ve Allah sadece insan iradesini yaratmakla kalmamış onunla uyum içinde olmayı da başarmıştır “(5).
.
14-18’inci yüzyıl dönemi Osmanlı tarih yazıcılığı, “edebî eserler “ vererek kendini göstermiştir (5). Tarz zenginliği ve birkaç dilin birden kullanılması tarih yazıcılığına önemli bir incelmişlik (zerafet) özelliği kazandırıyordu...
.
....
Makalenin tamamı için tıklayınız.
.

1 yorum:

remziaktas dedi ki...

HARİKA BİR SİTE DONATMIŞSINIZ..KUTLUYORUM..,!!!
http://remziaktas07.spaces.live.com
BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM.
SAYGI VE SEVGİLERİMLE..

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı