19 Aralık 2008 Cuma

İspanya Deneyimi: AB Yolunda Türkiye’ye İlham Kaynağı Mı?

William Chislett
The Elcano Royal Institute
Açık Toplum Enstitüsü
Aralık 2008, İstanbul


İçindekiler

Önsöz 4

Giriş 5

İspanya Deneyimi: AB yolunda Türkiye'ye ilham kaynagi?

Franco diktatörlüğü 1975’de sona ererken İspanya 9

Avrupa Birliği üyelik süreci, 1978–86 12

Silahlı kuvvetlerinin ağırlığının azaltılması 19

AB üyeliği sonrasında İspanya ekonomisinin performansı 23

Çokuluslu İspanyol şirketlerinin sıradışı yükselişi 28

Göç hareketleri ve demografi 32

Özerk bölgelerin oluşturulması 37

İspanya’nın yeni yüzü 40

İspanya-Türkiye ilişkileri 43

Sonuç 44

Giriş
İspanya’nın Avrupa Birliği’ne (AB) katılım deneyimi, her iki ülke arasındaki çarpıcı benzerliklerden dolayı Türkiye açısından özellikle ilgi çekicidir. İspanya ayrıca, başta ekonomik alandakiler olmak üzere, uygun politikaların uygulanması durumunda AB üyeliğinin yaratacağı büyük olumlu etkiyi sergileme açısından da çok iyi bir örnektir. İspanya’nın sağladığı büyük ilerlemeyi en görünür şekilde açıklayan gösterge, 2007 yılında kişi başınamilli gelirinin İtalya’nınkini geçmiş olmasıdır. İspanya AB–27 ortalamasının %107’sine ulaşırken, İtalya %101’de kalmıştır. Yine de bu, İspanya ‘modeli’nin ihraç edilebileceği veya Türkiye’nin bir gün İspanya’nınkine benzer bir başarı sağlayacağı anlamına gelmez. Türkiye İspanya’ya kıyasla daha yoksul ve daha yüksek nüfusa sahip bir ülke ve bu yüzden görece dezavantajlı bir noktadan başlamakta. Türkiye ve İspanya arasında birçok ortak özellik vardır; Anadolu ve İber yarımadalarının iklimi ve fizikî yapısı bile benzerdir. Bu benzerlikleri şöyle özetleyebiliriz:

• Avrupa’nın çevresinde Akdeniz’in iki ucunda yer alan ve her ikisi de stratejik deniz yollarını (İstanbul, Çanakkale ve Cebelitarık boğazları) kontrol eden İspanya ve Türkiye, birçok farklı kültür ve halkın karşılaşma noktaları olmuş sınır ülkeleridir. Anadolu ve İberya Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında yaşamıştır. İslâm’ın ortaya çıkışından sonra her ikisi de Araplar tarafından işgâl edilmiştir. Güney İspanya, 711 ile Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella’nın İspanya’yı dini zeminde birleştirdikleri ve Müslümanlar ile Yahudiler’i sürdükleri 1492 yılları arasında Müslüman yönetim altında yaşamıştır. İstanbul’daki ilkmatbaa makinesi 1493’de Seferad Yahudileri tarafından yapılmıştır.

• Hem Türkler hemde İspanyollar, -ilki kara ikincisi ise deniz ağırlıklı olmak üzere- imparatorluklar kurmuştur; Osmanlı İmparatorluğu Müslüman dünyanın liderliğini, İspanya ise Hıristiyan dünyasının liderliğini elde etmeye çalışmıştır. Bu imparatorluklar hemen hemen aynı tarihlerde zirve noktalarına ulaşmış ve yıkılmıştır. İspanya’nın da yer aldığı Kutsal İttifak’ın donanması Don Kişot’un yazarı Miguel de Cervantes’in sol kolunu kullanma yeteneğini kaybettiği 1571’deki İnebahtı savaşında Osmanlı donanmasını yenilgiye uğratmıştır. Her iki ulusun da imparatorlukları ardı ardına küçülmüş ve ilk baştaki topraklarına çekilmiştir. İspanya armadası 1588’de İngiliz donanması tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Her iki yenilgi de dönümnoktaları olmuştur. İspanya 1898’de kolonilerini (Küba, Filipinler ve Porto Riko) kaybetmiş ve Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yıkılmıştır.

• Bugün İspanya ve Türkiye, Hıristiyan ve Müslüman dünyalar arasında köprü kurmaya çalışan BMdestekliMedeniyetler İttifakı’nın eş-destekçileridir.

• Hem İspanya hem de Türkiye, günümüzde bile ülkelerinin yurt dışındaki imajını adaletsiz bir biçimde etkileyen ‘kara efsaneler’den zarar görmüştür. İspanya’nın bu imajı 15. ve 16. yüzyıllardaki Latin Amerika işgâli ve Engizisyon’a; Türkiye’ninki ise Viyana kuşatmasına dayanmaktadır.

• Her ikisi de daha önceleri büyük ölçüde tarım ekonomileriydi ve devletçi politikalara sahipti. Türkiye için tarım payı hızla küçülse de hâlâ önemini korumaktadır.

• Her iki ülke de kırsal bölgelerden kentlere ve büyük şehirlere doğru kitlesel iç göç yaşamıştır.

• Her iki ulusa da Amerika Birleşik Devletleri tarafından Soğuk Savaş yıllarında jeostratejik nedenlerle askerî destek sağlanmıştır. Türkiye’de askeri üsler 1952’de, İspanya’dan bir sene önce inşa edilmiştir. Pew Global Attitudes Project tarafından gerçekleştirilen senelik anketlerin sonuçlarına göre Türkiye ve İspanya bugün Amerikan karşıtlığının en yüksek olduğu Avrupa ülkeleridir. 2008 yılı anketinde Türkiye’deki katılımcılar arasındaki %12’lik orana karşın, İspanyollar’ın sadece %33’ü ABD’ye (başta dış politikası olmak üzere) olumlu bakmaktadır.

• Her iki ülke de, Türkiye’nin kurucu üye olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütüne (OECD) 1961 yılında katılmıştır.

• Her iki ülke de Avrupa’ya yüz binlerce işçi “ihraç etmiştir”. Türkler 1960’ların başında, İspanyollar’la hemen hemen aynı dönemde Almanya’yamisafir işçi olarak göç etmeye başlamıştır.

• Her ikisi de –Türkiye örneğinde Kürtler, İspanya örneğinde Basklılar ve Katalanlar- azınlık milliyetçiliklerini kontrol altında tutmakta sorun yaşamaktadır. (Tesadüf eseri Bask dili bitişimli dillerdendir ve bu açıdan İspanyolca’dan ziyade Türkçe’ye yakındır.) Her iki ülke de terörizm mağdurudur. ETA 1968 yılından beri bağımsız Bask ülkesi içinmücadele etmektedir. 1975 yılında General Franco diktatörlüğünün sona ermesinden itibaren başlayan 30 senelik demokrasi süreci bile bu sorunu çözmeyi başaramamıştır.

• Her ikisi de gelenekçiler ve modernleşmeciler –Katolik İspanya’da kilise yanlıları ve karşıtları; Türkiye’de laikler ve İslamcılar- arasında bir kulturkampf deneyimi yaşamıştır. Bu kutuplaşma Türkiye’de ve bir ölçüye kadar da İspanya’da devam etmektedir.

• Her ikisi de BM’nin Asya, Afrika, Latin Amerika, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’daki barış güçlerinde aktiftir.

• Son olarak, her iki ülkede de 20. yüzyılın büyük bölümünde silahlı kuvvetler siyaset sahnesinin önemli oyuncularından olmuştur. Türkiye için bu durum hafiflemiş olsa bile hala geçerlidir. Hem Atatürk hemde Franco askerdiler. Bununla birlikte ortak yanları bundan ibarettir; 1938’de ölen Atatürk uzak görüşlü bir modernleşme yanlısıyken, 1975’de ölen Franco bir gelenekçi muhafazakârdı. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinde yükselirken, Franco rejimi 1936–39 iç savaşı sonrasında kuruldu. Her iki ülkede de silahlı kuvvetler kendilerini ülkelerinin anayasalarının ve buna paralel olarak kurumsal düzenlerinin koruyucusu ilan etmiş durumdaydı –İspanya örneğinde silahlı kuvvetler özelliklemerkeziyetçi devletin katı bir savunucusuyken, Türkiye’de ordunun ana hedefi kendine özgü laiklik anlayışını korumak olmuştur. İspanya Franco yönetimi altında iken, Batı Avrupa’da genel kabul gören anlamıyla seküler bir devlet olmanın oldukça uzağındaydı; Katolik Kilisesi bir bölümünü günümüzde hala korumakta olduğu büyük güce, etkiye ve ayrıcılıklara sahipti.
...
.
Çalışmanın tamamı için tıklayınız. (52 sayfa)
.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı