8 Mart 2008 Cumartesi

Siyaset ve Kadın

Muhammed Örtlek, Fatih Üniversitesi
Dünya - 6 Mart 2008
.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkı, dünyada ilk defa 1788'de ABD'de tanınmıştır; Almanya 1919, İngiltere 1929, Fransa 1945, Belçika 1946 ve İsviçre 1971 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımışlardır. Türkiye ise 1934'te kadınlara bu hakkı, birçok Avrupa ülkesinden daha önce tanımıştır. TBMM tarafından, 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde, 26 Ekim 1933'te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, 5 Aralık 1934'te ise Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla, çağdaş yönetim biçimi olan demokrasinin temel gereklerinden biri daha yerine getirilmiştir.

1935-1946 tarihleri arasında yaşanılan "tek parti dönemi"nde gerçekleştirilen üç seçimde kadınların sayısında belirli bir artış görülmektedir. 1935'te 18, 1939'da 16, 1943'te 16 ve 1946'da 9 kadın milletvekili parlamentoya girmiştir. Çok partili yapıya geçilmesiyle birlikte, siyaset rekabete açık hale gelmiş ve kadın milletvekili oranında düşüşler olmuştur. 2002 yılı milletvekili genel seçiminde yüzde 4.4 gibi düşük bir oranla 21 kadın milletvekili TBMM'ye girebilmiştir. 2007 seçimlerinde bu sayı 48'e yükseldi.

2007 seçimlerinde AK Parti'den 27, CHP'den 10, MHP'den 2 ve DTP'den 9 aday Meclis'e girdi. Bu tablodan anlaşılıyor ki, kadın milletvekili oranı bir önceki döneme göre 2 katına çıkmış, ancak yine de yüzde 10'un altında kalmıştır.

Toplam yüzde 52'lik kadın nüfusunun parlamentoda yüzde 9.1 dolayında temsili nedeniyle, kadınlar halen düşük düzeyde temsil ediliyor.

Başbakan R. Tayip Erdoğan'ın seçimlerden önce verdiği "81 ilden 81 kadın milletvekili seçtireceğiz" sözüne rağmen; Meclis'e, bu oranın neredeyse üçte biri olan 27 AKP'li kadın milletvekili seçilebildi. Ancak buna rağmen, muhafazakar AKP kadın milletvekili sayısını neredeyse 2,5 kat artırdı.

Sosyal demokrat CHP'nin, AKP'nin üçte biri oranında kadın milletvekili çıkarmasının yanında; 2002'de 11, 2007'de 10 kadın milletvekili ile kendisinin bile gerisine düşmesi seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri oldu.

Uluslararası alanda bir ülkenin en büyük demokratik göstergelerden biri kadınlara tanınan haklardır. Bir ülkenin daha bilinçli bir toplum oluşturabilmesi için, kadınların yönetim kadrolarında ve karar alma mekanizmalarında yer almaları zorunludur. Ancak ülkemizin bu alanda eksiklikleri bulunmaktadır.

Birleşmiş Milletler'in (BM) hazırladığı "2008 Siyasette Kadın Dünya Haritası"na göre Türkiye, dünyada kadınların siyasete katılımı oranında en alt sıralarda yer alıyor. BM ile Parlamentolararası Birlik tarafından hazırlanan haritaya göre, Türkiye yüzde 9.1 olan kadınların Meclis'te temsil edilme oranıyla 142 ülke arasında 108. sırada yer alıyor. Bu konuda dünya ortalaması yüzde 17.7. Kadınların kabinede temsil edilme oranları listesinde ise Türkiye yüzde 4.2 oranıyla 105 ülke arasında 89. sırada. Dünyada kadınların hükümette temsil edilme oranı, yüzde 16.1.

Parlamentolararası Birlik adlı siyasi örgütün genel sekreteri Anders B. Johnsson, BM haritasıyla ilgili olarak, 2005 yılına göre 2008 yılında dünyada kadınların Meclis'te ve hükümette temsil oranlarının sadece yüzde 2 oranında arttığını, bunun son derece düşük bir oran olduğunu ifade etti.

Kadınların meclise girmeleri için "kota uygulaması" gibi "pozitif ayrımcılık" uygulamalarının Ruanda, Uganda, Brundi, Tanzanya gibi özellikle yeniden inşa edilen ülkeler ile Latin Amerika ülkelerinde görülmektedir. Kota uygulaması "geçici bir önlem" olsa da kadının siyasete katılımı açısından son derece önemli.

Ruanda, İsveç, Finlandiya ve Arjantin'de kadınların mecliste temsil oranlarının yüzde 40'ın üzerinde, özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri ile gelişmekte olan bazı ülkelerde kadınlar siyasi hayatta daha çok temsil edilmektedir.

Türkiye'de 22 Temmuz 2007 seçimlerine göre kadınların Meclis'e girme oranlarına bakıldığında 550 sandalyeden 48'ini kadınlar kazandığı ve bunun yüzde 9,1'lik bir orana denk geldiği görülüyor. Türkiye bu oranla 142 ülke arasında 108. sırada yer alıyor.

Türkiye'nin gerisinde kalan ülkelerin çoğunluğunu Arap ülkeleri oluşturuyor. Suudi Arabistan, Katar, Umman ile bazı Pasifik ülkelerinin oluşturduğu sekiz ülkenin meclislerinde hiçbir kadının olmadığı, yine aynı bölgede bulunan Bahreyn, Mısır, Kuveyt, Yemen'in aralarında bulunduğu yedi ülkede ise temsil oranının yüzde 3'ün altında olduğu görülüyor.

Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı 1934'te tanınmış olmasına rağmen, ülkemizin demokrasi sürecinde yaşadığı tartışmalar içerisinde kadınların konumu manidardır. Bu süreçte kadınlar ataerkil toplumun sınırları içerisine hapsedilmişlerdir.

Kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddede: "Devlet, kadınların ailede, eğitimde, iş yaşamında ve siyasal yaşamda eşit duruma getirilmesi için, kadınlara "fırsat önceliği" tanınması da dahil olmak üzere, olumlu ayrımcılık/kota da dahil özel önlemler alır" düzenlemesi ile, farklı cinslerin eşitliğini doğrudan doğruya uygulanabilir bir temel hak olarak garanti altına almalıdır.

"Seçme ve Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma" başlıklı 67. madde, seçimlerin cinsler arası eşit temsil ve katılımı fiilen sağlayacak şekilde özel önlemler alınarak; "Siyasi partilerle ilgili hükümler" başlıklı 68. madde, siyasi parti teşkilatlarının tüm karar organlarının cinsler arası eşit temsil ve katılımı fiilen sağlayacak esaslara göre oluşturulması ilkesine ve partilere hazineden yapılacak mali yardım konusunda "cinsler arası fırsat eşitliğini sağlama" hedefine yer vererek; Kamu hizmetlerine alınmada (madde 70), TBMM'nin kuruluşunda (madde 75), siyasi partilerin meclis faaliyetlerine katılımında (madde 95), yerel yönetimlerin oluşumunda (madde 127) cinsler arası eşit temsil ve katılım ilkesine açık ve net olarak yer verilerek, değiştirilmelidir.

BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi, uluslararası belge ve sözleşmelerden gerektiği şekilde yararlanılmalıdır. Parlamentoda kadın-erkek eşitliği daimi komisyonu kurulmalı ve bu komisyon TBMM'ye intikal eden bütün yasaları toplumsal cinsiyet eşitliği açısından değerlendirilmelidir. Temsilde cinsiyet eşitliğini sağlamak için politikada cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır. Ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta kadınlar için nihai eşitliği sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bunun için toplumsal yaşamda eşitliğe ulaşılıncaya kadar geçici özel önlem politikaları uygulanmalıdır. Kadınların karar alma mekanizmalarında yer almaları için en az yüzde 30 kota uygulaması Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde yıllardır talep ediliyor. Kadınlar lehine benzer kota uygulamaları, kamu ve özel işyerlerinde işe alımlarda, atama ve yükseltmelerde de hayata geçirilmelidir. Türkiye'de hukuki/yasal düzenlemelerde herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor. Ancak düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesinde problemler ortaya çıkıyor.

"Kadınlar parlamentoya girmelidir derken bir şeyin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. İnsan haklarının ve hukuk devletinin bilincinde olmayan, mevcut düzene uygun, kafa yapısında kadınların parlamentoya kadın hakları açısından seçilmesi hiçbir fayda sağlamaz. Asıl sorun seçilenlerin cinsiyetinden çok siyasal düşünceleridir. Kısaca insanlık onuru için 'evrensel boyutta' düşünemeyen kadın aynı kafa yapısındaki erkekten farklı değildir. Bu tür zihniyet sonuçta hukuk devletinin seviyesine hiçbir katkıda bulunmayacağı gibi, hiçbir şeyi değiştiremez. Böylece insanlık sorunları karşısında köklü çözümlere gidilemez." (*)

Şüphesiz seçme ve seçilme hakkı kadın hak ve özgürlükleri açısından önemlidir. Dikkat edilmesi gereken şey bu hakkın ve özgürlüğün nasıl kullanıldığıdır. Sonuç olarak, kadınlar, toplumun sorunları karşısında erkeklerin müsaade ettikleri alan ve ölçüde yer alma yerine, ataerkil toplumun sınırlarını aşmalıdırlar.

(*) Kezban Hatemi, "Sivil Toplum Örgütlenme İçinde Kadının Eşit Yeri", Yeni Türkiye, Kasım-Aralık 1997, Sayı 18, Sayfa 339.

http://www.dunya.com/haber.asp?id=3061
.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page

 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı