İlk beyitler
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla kadın erkek herkes ağladı.
İştiyak derdini anlatmak için, ayrılıktan parça parça olmuş sine istiyorum.
Vatanından ayrı kalan, tekrar kavuşma anını arar.
Ben her toplulukta ağladım, iyilere ve kötülere eş oldum.
Herkes kendi düşüncesine göre bana arkadaş oldu, içimdeki sırları araştırmadı.
Sırrım ağlayışımdan ayrı değil, fakat göz ve kulağın bu aydınlığı yok.
Beden, ruhtan; ruh bedenden saklı değil, ancak kimsenin ruhu görmesine izin yok.
Bu neyin sesi ateştir, hava değil. Bu ateşe sahip olmayan, yok olsun.
Neye düşen, aşk ateşidir. Meye düşen aşk coşkunluğudur.
Ney, dostundan ayrılanın arkadaşıdır. Perdeleri, bizim karanlık perdelerimizi yırttı.
Ney gibi zehir ve panzehiri kim gördü? Kim ney gibi dost ve istekli gördü?
Ney çok ıstıraplı yolu anlatıyor; Mecnun’un aşk hikâyelerini anlatıyor.
Bu anlayışın sırdaşı, idraksizdir ancak. Dilin müşterisi, kulaktır ancak.
Kederimizde günler vakitsiz oldu. Günler, yanışlarla yoldaş oldu.
Günler giderse gitsin, korku yok. Sen kal. Ey, kendisi gibi pâk bulunmayan!
Balıktan başkası suya doyar. Rızksız olanın günü uzar.
Olgunun hâlini, ham kişi anlamaz. Öyleyse söz kısa olmalı, vesselâm.
Ey oğul! Bağı çöz, özgür ol. Ne zamana kadar gümüşe, altına bağlı kalacaksın.
Denizi bir testiye döksen, ne kadar alır? Bir günlük kısmet.
İhtiraslıların göz testisi dolmaz. Sedef, kanaatkâr olmadıkça inciyle dolmaz.
Bir aşkla elbisesi yırtılmayan kişi, hırs ve ayıptan bütünüyle temizlenmez.
Ey güzel sevdalı aşkımız! Mutlu ol. Ey bütün hastalıklarımızın tabibi!
Ey gurur ve kibrimizin ilacı! Ey Eflatun’umuz, Calinus’umuz!
Toprak beden, aşkla feleklere yükselir. Dağ oynar, hareketlenir!
Ey âşık! Aşk, Tûr dağının ruhu oldu; Tûr mest oldu; Musa kendinden geçerek düştü.
Ney gibi, dostumun dudağıyla bir araya gelseydim, söylenecekleri söylerdim ben.
Dildaşından ayrılan kişi, yüzlerce nağmesi de bulunsa dilsiz olur.
Gül gidince ve gül bahçesi solunca artık bülbülün macerasını dinleyemezsin.
Her şey, sevgilidir; âşıksa bir perde. Sevgilidir diri, âşıksa bir ölü.
Aşka cesareti yoksa kanatsız bir kuşa benzer o. Yazıklar olsun, ona!
Dostumun ışığı önümde ve arkamda bulunmazsa, önümden ve arkamdan nasıl haberdar olurum ben?
Aşk bu sözün dışarı çıkmasını ister. Ayna nasıl yansıtmaz olur?
Aynan niçin yansıtmıyor biliyor musun? Çünkü yüzünden pas temizlenmemiş.
Mesnevî’den örnekler:
“Barış dalgaları kopar, gönüllerden kinleri giderir.
Bunun aksine savaş dalgaları kopar, sevgileri alt üst eder.
Sevgi acıları tatlıya çeker tatlılaştırır. Çünkü sevgilerin aslı doğru yola götürmektir (Mesnevî, I, 2578-2580).”
“Sevgiden tortulu sular durulur, berraklaşır.
Sevgiyle ölü diriltilir, sevgiyle padişahlar köle yapılır (Mesnevî, II, 1530-1531).”
“Nice Hintli ve nice Türkün dili birdir de nice iki Türk birbirine yabancıdır gibidir.
Öyleyse yakınlık dili başka bir dildir. Gönül beraberliği, dil birliğinden daha iyidir.
Gönülden; söz, işaret ve yazı olmadan yüzbinlerce tercüman belirir (Mesnevî, I, 1206-1208).”
“Annenin hakkı Allah’ın hakkından sonra gelir. Çünkü O kerem sahibi senin cenini ona emanet etti.
Onun bedeninde sana şekil verdi. Taşımak için de ona huzur ve kabiliyet verdi
O da seni kendisine bağlı bir parça gördü. Allah’ın takdiri bağlı olanı ayırdı.
Hak binlerce sanat ve fen yarattı, böylece anne de seni sevgiyle kuşattı (Mesnevî, III, 325-328).”
“Ey Müslüman sen bizzat edep iste. Edep her edepsize sabretmektir ancak.
Falan kişinin kötü karakteri ve huyu vardır diye şikayet eden kişi, bil ki kötü huylu olduğu için kötü huyluyu kötüler.
Güzel huylu kötü huylulara sessiz kalan, kötü karakterlilere tahammül edendir (Mesnevî, IV, 771-774).”
“Bilgi Hz. Süleyman’ın iktidarının saltanat mührüdür. Bütün âlem ceset, ilim ruhtur (Mesnevî, I, 1030).”
“Ruhun arzusu, hikmete ve ilimlere doğrudur.Bedenin arzusu ise bahçeye, yeşilliğe, üzüme
Ruh yükselmeye ve sefere can atar, beden ise kazanca, ota, yiyeceğe (Mesnevî, III, 4438-4439).”
“Gönül ehlinin ilimleri onları taşır, ten ehlinin ilimleri ise onlara yük
İlim gönüle aksederse yardımcı olur, ilim bedene yansırsa yük olur (Mesnevî, I, 3446-3447).”
“Kötü karakterli kişiye ilim ve fen öğretmek, eşkiyanın eline kılıç vermektir
Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, insan olmayanın ilim öğrenmesinden daha iyidir
Bilgi, mal, mevki ve güç kötü karakterlilerin elinde fitne olur (Mesnevî, IV, 1436-1438).”
Rubailerden örnekler:
“Dostuyla hoş geçinen dostsuz kalmaz. Müşteriyle iyi anlaşan iflas etmez.
Ay geceden ürkmediği için böyle parlak kaldı. Gül de dikenle uyuştuğu için bu kokuyu elde etti (Mevlânâ’nın Rubaileri, trc. M. Nuri Gençosman, nu, 211).”
“Gamlı yoldaşlarla oturma dedim sana! Sakın hoş meşrepli neşeli dostların yanından ayrılma.
Bağa geldiğin zaman dikenlik tarafına gitme. Gülden, yaseminden, sarmaşık gülden başkasıyla ilgilenme (Rubai nu. 1199).”
“Her nereye yönelsem ona secde edilecek yerdir orası. Altı yönde de, onun dışında da Tanrı odur.
Bağ, gül, bülbül, sema, güzel; bunların hepsi birer bahane, hep aranılan istenen odur (Rubai nu. 206).”
“Bağa gelin de yeşil giyinmiş dilberleri seyredin. Her köşedeki gül satan dükkanlara bakın.
Gül bülbüllere gülerek diyor ki; Susun susun da şu susmuş baharı seyredin (Rubai nu. 501).”
Gazellerden örnekler:
“Kızıl gülün nereden elbise giyindiğini bilirim ben.
Söğüt sıralanmış yaya gibidir. Olanı kaza, kader yapar.
Sûsen kılıçla, yasemin kalkanla her biri gaza tekbiri getirir.
Zavallı bülbül neler çeker, o gülden. Âh! Neler eder o!
Bahçe gelinlerinin her biri o gül bize doğru işaret ediyor, der.
Bülbül ise, o gül ben yoksul için cilveler ediyor, der.
Çınar ağlayarak el kaldırmış, ne diye dua ettiğini sana söyliyeyim.
Goncanın başına kim külah koyuyor, menekşenin sırtını kim iki büklüm yapıyor?
Gerçi sonbahar mevsimi çok cefalar etti. Bak! Bahar nasıl vefalı davranıyor.
Sonbahar mevsiminin yağmaladıklarını, bahar mevsimi geldi, geri veriyor.
Gülü, bülbülü, bahçenin güzellerini anmak hepsi bahane. Neden anılır.
Aşk gayreti bu, yoksa dil Allah’ın inayetini anlatabilir mi?
Tebriz’in ve dünyanın övüncü Şemseddin yine sizin hatırınızı gözetiyor (Külliyât-ı Şems, Gazel, nu. 1000).”
“Gel, birbirimizin kiymetini bilelim, sonra ansızın birbirimizden ayrı kalmıyalım.
Mademki mümin müminin aynasıdır, niçin aynamızdan yüz çeviriyoruz.
Asil cömert kişiler dostlara canlarını feda ettiler. Köpekliği bırak. Biz de insanız.
“Kul e’ûzu” ve “Kul Huvellahu”yu birbirimizin sevgisine niçin dua diye okumuyoruz.
Kötü niyetler dostluğu karartır. Niçin onları gönülden kovmuyoruz.
Öldüğümde beni hoşca anacaksın, niçin ölü severiz de diriye düşmanız.
Mademki ölümden sonra barış yapacaksın, niçin ömür boyu senin üzüntünle sıkıntı içindeyiz.
Şimdi öldüğümü kabul et, barış yap, anlaş. Çünkü biz barışta ölüler gibiyiz.
Mademki mezarımın üzerini öpeceksin, yanağımı öp, şimdi aynı özellikteyiz.
Ey gönül, ölü gibi sus! Bu dilden dolayı benlikle itham edilmekteyiz (Külliyât-ı Şems, Gazel nu. 1535).”
“Git başını yastığa koy, beni yalnız bırak. Beni; harap, uykusuz ve dertli beni terket
Biz sevda dalgasıyız gecede, gündüze dek yalnız. İster gel, affet; ister git cefa et.
Benden kaç, sen de belaya düşme, selamet yolunu seç, bela yolunu terket.
Biz ve gözyaşı, gam köşesine sığınmışız. Bizim göz yaşımızın üzerinde yüzlerce değirmen kur.
Bir zalim güzelimiz var, kaya gibi bir gönlü var. Öldürür, kimse diyetini öde demez ona.
Güzeller şahının vefa göstermesi gerekmez. Ey solgun yüzlü aşık! Sen sabret, vefa göster.
Ölümden başka çaresi olmayan bir derdim var. Peki ben nasıl söylerdim: “Bu derdi iyileştir.”
Dün gece aşk mahallesinde bir şeyh gördüm, başıyla bize gel diye işaret etti.
Yolda ejderha varsa, aşk zümrüt gibidir, bu zümrütün ışığıyla aman ejderhayı defet.
Yeter, ben kendimde değilim, sen marifetli isen Ebû Alî’nin tarihini oku, Bu’l-’Alî’nın Tenbîhi’ni yap (Külliyât-ı Şems, Gazel nu. 2039).”
Fîhi Mâ Fîh’ten Örnekler
“Bilginlerin kötüsü, beylerden yardım gören, beyler yüzünden düzelen, doğru yolu tutan kişidir. Beyler bana ihsanlarda bulunsunlar, beni saysınlar, bana mevki versinler kuruntusuyla, onlardan korkarak okumaya başlamıştır da beyler yüzünden işi düzene girmiştir; bilgisizliği bilgiye dönmüştür. Bilgin olunca da onların korkusundan, onların cezasından edep sahibi olur, ister istemez doğruyolu bulur. Artık ne çeşit olursa olsun, ister görünüşte bey onun ziyaretine gelsin, ister o, beyi ziyarete gitsin, her hâlükârda ziyaret eden odur, ziyaret edilense bey. Fakat bilgin, beyler yüzünden bilgiye sahip olmamışsa, önceden de, sonradan da bilgisi Tanrı için elde edilmişse o başka; balık nasıl sudan başka bir yerde yaşıyamazsa, elinden başka bir şey gelmezse bu bilgin kişinin de yolu yordamı, ancak doğru yola gitmektir; bu, onun kendi huyundandır. Bu çeşit bilgini yürüten, çekindiren akıldır. Zamanında, bilsinler bilmesinler, herkes onun heybetinden çekinir; onun ışığından, onun aksinden yardım ister. Böyle bilgin, beyin kapısına gitse bile gerçekte ziyaret eden beydr, ziyaret edilen kendisi… (Fîhi Mâ Fîh, trc. A. Gölpınarlı, s.1).”
“İnsana yolu gösteren derttir, hem de her işte. İnsan, hangi işe koyulursa koyulsun, o işin derdi, o işin hevesi, aşkı, gönlünde doğmazsa adam, o işe girişemez; o iş, dertsiz kolay gelmez ona. İster dünya olsun, ister ahiret… İster alış veriş olsun, ister padişahlık… İster bilgi olsun, ister yıldız; isterse başkası; hepsi de böyledir (Fîhi Mâ Fîh, trc. A. Gölpınarlı. s.17).”
“Şükretmek avlanmaktır, nimeti bağlamaktır. Şükür sesini duydun mu nimetin çoğalmasına hazırlan. “Tanrı bir kulu sevdi mi sınar, belâlara uğratır.” Sabrederse onu seçer, şükrederse de akrânı arasında seçkin bir hale getirir onu. Kimi kullar vardır, kahrı yüzünden şükrederler Tanrıya; kimi kullar da vardır, lutfu yüzünden şükrederler Tanrıya; bunların her biri de hayırlıdır; çünkü şükretmek panzehirdir; kahrı lütfa döndürür (Fîhi Mâ Fîh, trc. A. Gölpınarlı, s.155).”
Kaynak: kalemguzeli.net
Fotograf: dpchallenge.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder