“Gönlü gereği gibi anlamak için bir zaman, gönül mahallesine girdim, orada kaldım. Böylece gönlün halinden bir iz, bir nişan aramaya koyuldum. Bakayım “Gönlümün halleri nedir? Nasıldır?” diye düşündüm. Gördüm ki, yalnız ben değil, bütün Dünya ondan şikayetçi, onun yüzünden feryada düşmüş. Her ovada, her şehirde rastladığım bilginlerden, akıllı kişilerden gönüle dair ne düşündüklerini, ne destanlar söylediklerini sordum. Hepsi de gönlün elinden yakındı, yaka silkti, hepsi de feryada geldi. Bu hal bana dokundu. Gönül konusu üzerinde bir şüpheye, bir zanna düştüm. Sonunda, bu konu üzerinde, aklın bir işe yaramadığını anladım da aklımı bıraktım. Gönüle doğru sefere çıktım, yola düştüm, fakat onun bulunmadığı, hiç bir yer de görmedim. Aslında şu gönül, arif ile marufun yani, bilen ile bilinen arasında tercümanlık edip durmada. Gönülün ne olduğunu ancak gönül sahipleri bilir. Ruhsuz kişi, gönlün değerini ne bilsin? Sen gönlü ancak Allah kapısında, ilahi dergahta bulabilirsin. Gönül filan da fişmanda bulunmaz. Alemde kırık gönülleri onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya gücü yeten, her izi olanı, her izi bulunmayanı gereği gibi gören Allah’tan başkasında gönlü bulamazsın. Çünkü Allah, gönlü ev edinmiştir.”
.
Mevlana Rumi
.
.
.
.
Kaynak: Mevlana: Hayatı-Şahsiyeti-Fikirleri (Şefik Can, Ötüken, 2006), sayfa: 414
Resim: morguefile.com
.
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder